I'm inclined to agree.
- Kabul etmeye eğilimliyim.
He is inclined to get mad.
- O, kızmaya eğilimlidir.
Young people are apt to behave that way.
- Genç insanlar o şekilde davranmaya eğilimlidir.
He is apt to be late.
- O geç kalmaya eğilimli.
If you disagree with him, he is liable to get angry.
- Ona katılmazsan, kızmaya eğilimlidir.
A newborn baby is liable to fall ill.
- Yeni doğmuş bir bebek hasta olmaya eğilimlidir.
I'm afraid my child might be prone to take drugs.
- Çocuğumun uyuşturucu almaya eğilimli olabileceğinden korkuyorum.
Tom's prone to exaggeration.
- Tom abartmaya eğilimlidir.
People have the tendency to speak more loudly when they get excited.
- İnsanlar heyecanlandıklarında daha yüksek sesle konuşma eğilimleri vardır.
That tendency is strong among Americans.
- O eğilim Amerikalılar arasında güçlüdür.
Chechens have inclinations towards independence.
- Çeçenlerin bağımsızlığa doğru eğilimleri var.
I don't have the time or the inclination to help Tom.
- Tom'a yardım edecek vakte ve eğilime sahip değilim.
The trend is always to produce more products using fewer employees.
- Eğilim her zaman daha az işçi kullanarak daha fazla ürün üretmektir.
This has been the trend for the past twenty years.
- Bu son yirmi yıldır eğilimdi.
Sami has propensity for violence.
- Sami'nin şiddete eğilimi var.
The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees.
- Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.
Tom tends to say the first thing that comes to his mind.
- Tom aklına gelen ilk şeyi söyleme eğilimindedir.
He has a natural bent for music.
- Onun müzik için doğal bir eğilimi var.
People tend to look at others with bias.
- İnsanlar diğerlerine ön yargı ile bakmak eğilimindedir.
If current trends continue, the language will likely die in the near future.
- Şimdiki eğilimler devam ederse, dil muhtemelen yakın gelecekte ölecektir.
Tom mübalağa etmeye meyillidir.
- Tom abartmaya eğilimlidir.