daha daha

listen to the pronunciation of daha daha
التركية - الإنجليزية
(Konuşma Dili) And so?
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

daha ileri
further

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

I can't walk any further. - Ben daha ileri yürüyemem.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

Explain it once more, Jerry. - Onu bir kez daha açıkla, Jerry.

Please say it once more. - Lütfen onu bir kez daha söyleyin.

daha fazla
more

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

We've got a lot more than just biceps in our arms, Per. - Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.

daha az
less

Is eating less meat a good idea? - Daha az et yemek iyi bir fikir midir?

There is less time than I thought. - Sandığımdan daha az zaman var.

daha iyi
better

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

daha öte
further
daha şimdiden
already
bir kez daha
once again

Could you please repeat it once again? - Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?

You are entitled to try once again. - Bir kez daha deneme hakkın var.

bir daha
again

I didn't meet him again after that. - Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.

I never want to see you here ever again! - Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.

daha
any

Don't you have anything smaller than that? - Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?

Any house is better than none. - Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.

daha önce
previously

There were a lot of teachers from Australia and New Zealand at the English conversation school I went to previously. - Daha önce gittim İngilizce konuşma okulunda Avustralya ve Yeni Zelanda'dan birçok öğretmen vardı.

In which house did you live previously? - Daha önce hangi evde yaşıyordun?

daha fazla
further

Please make an appointment to come in and discuss this further. - İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.

We cannot offer a further price reduction under the current circumstances. - Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.

daha
more, further; yet, still; more, again; plus
daha fazla
any more

Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime. - Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.

I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French. - Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.

daha
only

Tom has only one more night in Boston. - Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.

If only I had studied harder for the exam. - Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.

daha
over

Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months. - Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.

A bird in hand is safer than one overhead. - Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.

daha
still

Much still remains to be done. - Daha yapılacak çok iş var.

In comparison to him, I am still older. - Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm.

bir daha gözden geçirmek
revise
biraz daha
additional
daha
plus
daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

daha evvel
earlier

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

I spoke with Tom earlier today. - Bugün daha evvel Tom'la konuştum.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

He appeared thinner every day. - O her gün daha ince görünüyordu.

Mary likes to wear clothes with vertical stripes, because she heard they make you look thinner. - Mary dikey çizgili giysiler giymekten hoşlanır çünkü onların daha ince gösterdiğini duymuş.

daha iyi
preferable

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
subsequently

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
afterwards

Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards. - Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.

Do you plan to join us for a drink afterwards? - Daha sonra bir şey içmek için bize katılmayı planlıyor musunuz?

daha sonra
later

He explained later how he made this decision. - Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.

One more person will be joining us later. - Daha sonra bir kişi daha bize katılıyor olacak.

daha sonra
next

What he did next was quite a surprise to me. - Onun daha sonra yaptığı benim için oldukça sürprizdi.

I am uncertain when he will come next. - Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.

daha sonra
then

If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence. - İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.

Then I'll come again later. - Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

She is older and wiser now. - O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.

He is older and wiser now. - O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

My car is newer than Tom's. - Benim arabam Tom'unkinden daha yeni.

Tom has a newer car than I do. - Tom'un benimkinden daha yeni bir arabası var.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
çok daha fazla
much more
biraz daha
More

Take things a little more seriously. - Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.

I'd like some more coffee. - Ben biraz daha kahve istiyorum.

daha
more

The more you know about him, the more you like him. - Onu tanıdıkça daha çok seversin.

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

daha doğrusu
rather

She is rather an idealist. - O daha doğrusu bir idealist.

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

daha çok
more

Humility often gains more than pride. - Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.

I love you more than him. - Seni ondan daha çok seviyorum.

-den daha çabuk büyümek
outgrow
bir kere daha
encore
bir kere daha
one more time
bir kez daha
one more time

Open your mouth one more time and I will beat you up! - Ağzını bir kez daha açarsan seni pataklayacağım!

If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times. - Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.

bir kez daha
(deyim) once and again
bir kez daha
on one occasion
biraz daha
any more

If I eat any more, I'll be sick. - Biraz daha yersem, hasta olacağım.

We don't need any more volunteers, but we could use some more money. - Bizim daha fazla gönüllüye ihtiyacımız yok ama biz biraz daha fazla para kullanabiliriz.

biraz daha beklemek
(Dilbilim) allow for
biraz daha fazla
a bit more
biraz daha sabretmek
(Dilbilim) allow for
daha
as yet
daha
again
daha
further

In the north, there's Scotland; in the south, England; in the west, Wales; and further west, Northern Ireland. - Kuzeyde İskoçya, güneyde İngiltere, batıda Galler ve daha batıda da Kuzey İrlanda var.

If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment. - Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.

daha
any longer
daha
yet

Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce. - Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

I don't think we have to go any further. - Daha da ileri gitmek zorunda olduğumuzu sanmıyorum.

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

Which book is older, this one or that one? - Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?

The history of China is older than that of Japan. - Çin'in tarihi Japonya'nınkinden daha eskidir.

daha eğri
wrier
daha fazla
the more the more
daha fazla
more than

Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words. - Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.

He kept me waiting for more than an hour. - O beni bir saatten daha fazla bekletti.

daha fazla
no longer

Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to. - Tom alışkın olduğu şekilde daha fazla yaşamayı göze alamaz.

We're no longer in danger. - Daha fazla tehlikede değiliz.

daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

I cannot stand his arrogance any longer. - Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

I couldn't put up with that noise any longer. - O gürültüye daha fazla dayanamadım.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no longer
daha fazla değil
no more
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
leaner
daha ince
slimmer
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
better still
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
then by
daha sonra
thereafter
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

What will a child learn sooner than a song? - Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?

If only she were to help, the job would be finished sooner. - Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
superior
daha çok
any more

I don't like it any more than you do. - Onu senden daha çok sevmiyorum.

I don't like pizza any more than I like spaghetti. - Ben pizzayı spagettiyi sevdiğimden daha çok sevmiyorum.

daha çok
mainly

I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things. - Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.

Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more. - Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.

daha çok
further

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

daha çok
better

I like coffee better than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

I like vocal music better than instrumental music. - Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
before

I had never seen such a beautiful girl before. - Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.

I turned off the TV because I had seen the movie before. - Filmi daha önce gördüğüm için televizyonu kapattım.

daha önce
already

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

I have already eaten lunch. - Daha önce öğle yemeği yedim.

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
tedbir tedaviden daha iyidir
prevention is better than cure
bir kat daha
more
daha iyi yapmak
outperform
çok daha
a great deal
bir tane daha
one more
daha iyi oynamak
outperform
التركية - التركية
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
الإنجليزية - التركية

تعريف daha daha في الإنجليزية التركية القاموس.

daha da önemlisi
More importantly