daha

listen to the pronunciation of daha
التركية - الإنجليزية
more

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

I'd like to stay one more night. Is that possible? - Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?

any

Don't you have anything smaller than that? - Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?

I can't take it anymore! I haven't slept for three days! - Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!

more, further; yet, still; more, again; plus
only

Ken's father loved Ken all the more because he was his only son. - Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.

You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience. - Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.

over

It took me more than one month to get over my cold. - Soğuk algınlığımı atlatmam bir aydan daha fazla zamanımı aldı.

This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years. - Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.

still

In comparison to him, I am still older. - Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm.

Much still remains to be done. - Daha yapılacak çok iş var.

plus
further

Please make an appointment to come in and discuss this further. - İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

again
as yet
any longer
yet

Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce. - Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.

You ain't seen nothing yet. - Daha bir şey görmedin ki.

so far, until now, still, yet, only
more, in addition
more, -er; a lot -er
else

He is richer than anyone else in this town is. - O, bu şehirdeki herhangi başka birinden daha zengin.

He is richer than anyone else in this town. - O bu şehirdeki başka herkesten daha zengindir.

than to
a further
moresss
daha ileri
further

I can't go any further. - Ben daha ileriye gidemem.

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

daha fazla
more

I have no more money in my wallet. - Cüzdanımda daha fazla para yok.

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

daha az
less

As people get older, their brain cells become less efficient. - İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.

Is eating less meat a good idea? - Daha az et yemek iyi bir fikir midir?

daha iyi
better

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

daha öte
further
daha şimdiden
already
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

Explain it once more, Jerry. - Onu bir kez daha açıkla, Jerry.

Try doing it once more. - Onu bir kez daha yapmayı dene.

bir kez daha
once again

She was late once again. - Bir kez daha geç kalmıştı.

You are entitled to try once again. - Bir kez daha deneme hakkın var.

bir daha
again

I will never fall in love again. - Bir daha asla âşık olmayacağım.

Please do that again. - Lütfen onu bir daha yap.

daha önce
previously

Global warming since 1997 has occurred more than twice as fast as previously estimated. - 1997 yılından beri küresel ısınma, daha önce tahmin edilenden iki kat daha hızlı daha meydana geldi.

This sentence has not previously been added to the Tatoeba project. - Bu cümle daha önce Tatoeba projesine eklenmedi.

daha fazla
further

If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment. - Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.

That absolves me from further responsibility. - O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.

daha fazla
any more

Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston. - Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.

I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French. - Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.

daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

daha evvel
earlier

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

I spoke with Tom earlier today. - Bugün daha evvel Tom'la konuştum.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

My new phone is thinner than my old phone. - Yeni telefonum eskisinden daha ince.

Tom looks thinner every day. - Tom her gün daha ince görünüyor.

daha iyi
preferable

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
afterwards

Do you plan to join us for a drink afterwards? - Daha sonra bir şey içmek için bize katılmayı planlıyor musunuz?

I'll explain afterwards. - Daha sonra açıklayacağım.

daha sonra
subsequently

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
later

You walk on and I will catch up with you later. - Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.

He explained later how he made this decision. - Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.

daha sonra
next

What happened next, I don't know. - Daha sonra ne oldu bilmiyorum.

I am uncertain when he will come next. - Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.

daha sonra
then

I'll tell him so then. - Ben ona daha sonra söylerim.

Then I'll come again later. - Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

She looks young, but she's actually older than you are. - O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.

She is older and wiser now. - O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

My car is newer than Tom's. - Benim arabam Tom'unkinden daha yeni.

Tom's bicycle is much newer than mine. - Tom'un bisikleti benimkinden çok daha yeni.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
daha doğrusu
rather

He is not what is called a genius. Rather, he is a hard worker. - Ona dahi denilmez, daha doğrusu o çalışkan bir işçidir.

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

daha çok
more

I like coffee much more than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

I love you more than him. - Seni ondan daha çok seviyorum.

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

We need to discuss this further. - Bunu daha da tartışmak istiyoruz.

Tom will need to go further. - Tom'un daha da ileri gitmesi gerekecek.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

The history of China is older than that of Japan. - Çin'in tarihi Japonya'nınkinden daha eskidir.

Which is older, this book or that one? - Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?

daha eğri
wrier
daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
no longer

We're no longer in danger. - Daha fazla tehlikede değiliz.

Tom could no longer control himself. - Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.

daha fazla
more than

Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words. - Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.

We've got a lot more than just biceps in our arms, Per. - Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.

daha fazla
the more the more
daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

Tom says he can't ignore Mary's behavior any longer. - Tom Mary'nin davranışını daha fazla görmemezlikten gelemeyeceğini söylüyor.

I can't stand his arrogance any longer. - Onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no more
daha fazla değil
no longer
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
slimmer
daha ince
leaner
daha iyi
better still
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
thereafter
daha sonra
then by
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

What will a child learn sooner than a song? - Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?

If only she were to help, the job would be finished sooner. - Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
further

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

daha çok
superior
daha çok
any more

I don't like pizza any more than I like spaghetti. - Ben pizzayı spagettiyi sevdiğimden daha çok sevmiyorum.

I don't think any more students want to come. - Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.

daha çok
mainly

Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more. - Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.

I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things. - Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.

daha çok
better

After I got married, my Japanese got better and I could understand more. - Evlendikten sonra benim Japonca daha iyi oldu ve daha çok anlayabildim.

I like vocal music better than instrumental music. - Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
already

Tom has already made up his mind. - Tom daha önce karar verdi.

I doubt that Tom knew that Mary was already married. - Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.

daha önce
before

I had never seen such a beautiful girl before. - Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.

Have you made a speech in English before? - Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
daha iyi yapmak
outperform
daha az
less highly
daha güvenli
safer
daha iyi oynamak
outperform
daha daha
(Konuşma Dili) And so?
daha sonraki
{s} subsequent

I can't remember of the subsequent events. - Ben daha sonraki olayları hatırlamıyorum.

daha sonra
after

If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage. - Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.

I know you want to marry me now, but don't you think you'll have second thoughts afterward? - Ben, şimdi benimle evlenmek istediğini biliyorum, ama siz daha sonra ikinci düşüncelere sahip olacağınızı düşünmüyor musunuz?

daha sonra
afterward

Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards. - Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.

Violence increased soon afterward. - Şiddet daha sonra arttı.

daha kötü
worse

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

Send for the doctor at once, or the patient may get worse. - Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olabilir.

daha uzak
{s} farther

As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road. - Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.

Luna is close by. Mars is much farther away. - Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.

daha da
still

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

daha sonra
later on

I will explain the situation to you later on. - Durumu daha sonra size açıklayacağım.

I'll explain the matter to you later on. - Konuyu size daha sonra açıklayacağım.

daha az
{f} fewer

The doctor told me to eat fewer high-calorie snacks. - Doktor bana daha az yüksek kalorili atıştırmalıklar yememi söyledi.

My hens laid fewer eggs last year. - Benim tavuklar geçen yıl daha az yumurtladı.

daha az
under

With some books, the more I read them, the less I understand them. - Bazı kitaplarla, ben daha fazla okudukça, ben onları daha az anlıyorum.

daha fazla
anymore

Tom can't put up with Mary's behavior anymore. - Tom Mary'nin davranışına daha fazla katlanamaz.

I just can't stand this hot weather anymore. - Bu sıcak havaya daha fazla katlanamıyorum.

daha iyi
betters
daha iyi
{e} atop
daha iyi
{e} out

Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt. - Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.

Tom probably has better things to do than hang out with us. - Tom'un muhtemelen bizimle takılmaktan yapacağı daha iyi şeyleri vardır.

daha iyi
atop of
daha ucuz
{f} cheaper

I think skateboards are usually cheaper than rollerblades. - Kaykayların genellikle tekerlekli patenlerden daha ucuz olduklarını düşünüyorum.

Which is cheaper, this or that? - Hangisi daha ucuz, bu mu yoksa o mu?

daha iyi
ahead of
daha iyi
(Bilgisayar) better quality
daha sonra
much later
daha az
hypo-
daha da
even

Now I love you guys even more! - Şimdi sizi daha da çok seviyorum arkadaşlar!

His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business. - Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım.

daha iyi
all the better
daha iyi
superior to

He is superior to her in math. - Matematikte ondan daha iyi.

daha sonra
and

You walk on and I will catch up with you later. - Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.

The thief hit me and gave me a black eye and then ran off. - Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.

daha uzak
further

Our school is further away than the station. - Okulumuz istasyondan daha uzaktır.

It's just a little further. - O sadece biraz daha uzak.

daha ziyade
rather

They're not quarreling, but rather rehearsing a play. - Onlar tartışmıyorlar fakat daha ziyade bir oyunu prova ediyorlar.

He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits. - O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.

daha ziyade
more of an
daha çok
above

He values honor above anything else. - O, onura her şeyden daha çok değer verir.

daha çok
rather

A man's worth should be judged by his character rather than by his social position. - Bir insanın değeri onun sosyal konumundan daha çok onun karakteriyle değerlendirilmelidir.

I'd much rather be at home. - Ben daha çok evde olmayı tercih ederim.

daha çok
worse

Tom is in worse trouble than I thought. - Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.

Daha sonra
a later
Daha önce
before it
daha az
far fewer
daha az
lesser-
daha az
to less
daha az
less of

He knows little of mathematics, still less of chemistry. - O biraz matematik, daha az kimya bilir.

He writes to me less and less often these days. - Bu günlerde bana gittikçe daha az sıklıkta yazıyor.

daha az
fewer than
daha da
an even
daha erken
earlier

Had you come a little earlier, you could have met her. - Eğer biraz daha erken gelseydin, onunla karşılaşabilirdin.

Sorry I haven't replied to your letter earlier. - Üzgünüm, mektubuna daha erken cevap vermedim.

daha fazla
the more more
daha fazla
more excessive
daha fazla
much too much
daha fazla
no further

They wanted no further spread of slavery. - Köleliğin daha fazla yayılmasını istemediler.

There are no further details. - Daha fazla ayrıntı yok.

daha fazla
the greater
daha fazla
more more
daha fazla
over more
daha fazla
over much
daha iyi
better to
daha iyi
be better
daha iyi
more decent
daha iyi
the better
daha iyi
greater good
daha kötü
worse than
daha sonra
much more later
daha ucuz
cheaper than
daha yeni
more recent
daha ziyade
much rather
daha çok
moreso
daha çok
the more so
daha çok
even more so
daha önce
not before
daha önce
there before
daha az
lesser

Of two evils, choose the lesser. - İki kötülükten daha az olanını seç.

daha az
hypo
daha da
still, yet
daha fazla
upward of
daha fazla
upward
daha fazla
upwards
daha fazla
upwards of
daha fazla
anymorethan
daha sonra
subsequent to
daha sonra
later, afterwards, later on, then
daha sonra
by and by
daha uzak
farther, further
daha ziyade
a fortiori
daha ziyade
better
daha ziyade
afortiori
daha çok
supra
daha çok
a) more b) mainly
daha çok
predominate
daha çok
{e} out

Let's find out more about them. - Onlar hakkında daha çok şey öğrenelim.

Tom is out sick today. - Tom bugün daha çok hasta.

daha çok
anymore
daha önce
before; earlier
التركية - التركية
Şimdiye kadar, henüz
Olana ek olarak, olana katarak: "Bir kızım daha olsaydı, adını Meliha koyardım."- P. Safa
Kendisinden sonra üçüncü kişi iyelik eki alan bir sıfatla birlikte sözü edilen konuda en önemli durumu belirtmek için kullanılır
Olana ek olarak, olana katarak
Bundan başka, bunun dışında
Bundan başka, bunun dışında: "Daha çiçekleri de sulayacağım."- H. Taner
daha daha
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
Daha sonra
(Hukuk) BADEHU
Daha sonra
bilahare
Daha uzak
öte
الإنجليزية - التركية

تعريف daha في الإنجليزية التركية القاموس.

daha da önemlisi
More importantly