idrarın ne renk; Berrak, koyu sarı, kırmızımsı veya bira gibi kahverengi mi?
- What color is your urine: clear, dark yellow, reddish, or brown like beer?
Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
- The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
Tavrını net olarak belirlemelisin.
- You should make your attitude clear.
Tom ne istediğini oldukça netleştirdi.
- Tom made it quite clear what he wanted.
Boğazını temizledi ve Ben Tatoeba'yı seviyorum! dedi.
- He cleared his throat, and said:I love Tatoeba!.
Sabahleyin katlanır yatağı temizleriz.
- In the morning, we clear the futon.
Bu içecek açıkça çay ile aynı tadı içeriyor.
- This drink clearly has the same flavor as tea.
Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
- You had better talk as clearly as you can.
George pozisyonunu belirginleştirdi.
- George has made his position clear.
Bu mektubu kimin yazdığı belli değildir.
- It is not clear who wrote this letter.
Onun konuşma şeklinden açıkça belli olduğu için, o bir öğretmendir.
- He is a teacher, as is clear from his way of talking.
Bulutsuz gökyüzüne bak.
- Look at the clear sky.
Bulutsuz bir günde Fuji dağını görebilirsiniz.
- On a clear day, you can see Mt. Fuji.
Onun mavi gözleri açık ve parlaktı.
- His blue eyes were clear and bright.
Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.
- It was a bright and clear Sunday morning.
Yakında aydınlanacak gibi görünüyor.
- It looks like it is going to clear up soon.
Aydınlanıyor gibi görünüyor.
- It seems to be clearing up.
Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
- Clear off the shelf, and you can put your books there.
Yolu boşaltın. Güvenli değil.
- Clear the road. It's not safe.
Tom'un ayrılmak istemediği açıktı.
- It was clear that Tom didn't want to leave.
Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
- He was cleared of all charges and released yesterday.
Tom'un seninle evlenmek gibi bir niyeti olmadığı aşikar.
- It's clear that Tom has no intention of marrying you.
Bekleme odası boşalıyor.
- The waiting room is clearing out.
Programımı boşalttım.
- I've cleared my schedule.
O bunu daha açık hale getiriyor mu?
- Does that make it any clearer?
Bu, işleri açık hale getiriyor.
- That makes things clear.
Mary'nin cümleleri çevrilmek için kolay ve anlaşılırdır.
- Mary's sentences are clear and easy to translate.
Ben anlaşılır biçimde düşünmüyordum.
- I wasn't thinking clearly.
Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.
- The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors.
O noktada pek emin değilim.
- I'm not too clear about that point.
Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
- A cup of coffee cleared up my headache.
O, bulaşık masasını temizleyecek.
- She will clear the table of the dishes.
Meg kendi masasını temizledi.
- Meg cleared her desk.
O bir şeyi açıklamak istiyor.
- He wants to make something clear.
Bu gerçeğin ışığında, onun masum olduğu açıktır.
- In the light of this fact, it is clear that he is innocent.
Aklını şüphelerden temizlemek için çok çabaladı.
- She tried hard to clear her mind of doubts.
Onların işi bahçeyi temizlemek.
- Their job is to clear gardens.
Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
- He was cleared of all charges and released yesterday.
Otelden tüm parkı çok net bir şekilde görebiliyorduk.
- From the hotel, we could see the entire park very clearly.
Wilson kazanmak için şüphesiz en iyi şansa sahipti.
- Wilson clearly had the best chance to win.
Onu temize çıkarmak için delil gösterebilir misin?
- Can you produce evidence to clear him?
Sabahleyin ortam akşamkinden daha aydınlıktır.
- Things are clearer in the morning than in the evening.
Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
- On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
- On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
Hâlâ apaçık hatırlıyorum. Yedi ya da sekiz yıl önceydi. Tam olarak nerede? Sen de orada mıydın?
- I still clearly remember. It was seven or eight years ago. Where exactly? Were you also there?
Meseleyi daha tam anlamadan, alelacele fikrini söyledi.
- Before understanding the situation clearly, he hastily gave his opinion.
Senatonun antlaşmayı reddedeceği açıkça görünüyordu.
- It seemed clear the Senate would reject the treaty.
Açıkçası, Tom Fransızcayı çok iyi anlamaz.
- Tom clearly doesn't understand French very well.
O şimdi tamamen benim için temiz.
- It's all clear to me now.
Bunu tamamen açık yapmak istiyorum.
- I want to make this perfectly clear.
After a heavy rain, the sky cleared nicely for the evening.
The coast is clear.
Congress passed the President’s Clear Skies legislation.
He's been clearing seven thousand a week.
as clear as crystal.
clear weather, a clear day.
Stand clear of the rails, a train is coming.
Do I make myself clear? Crystal clear.
... Muscle power alone can't clear the path to the modern age, ...
... What you want to steer clear of are the one really wacky study ...