aydınlık

listen to the pronunciation of aydınlık
التركية - الإنجليزية
light

He went home while it was still light. - Hava hâlâ aydınlıkken eve gitti.

It's still light outside. - Dışarısı hâlâ aydınlık.

bright

His room was brightly lit. - Onun odası aydınlıktı.

Tom has a bright future. - Tom'un aydınlık bir geleceği var.

luminous
light, daylight
clarity
luminousness
illumined
luminous, bright
clear, brilliant
light shaft, opening for light
light well
high speed
sunny
airshaft
airway
enlightenment
radiance
sunlit
brightly

His room was brightly lit. - Onun odası aydınlıktı.

bright, sunlit
skylight
daylight
illumination
clear

Things are clearer in the morning than in the evening. - Sabahleyin ortam akşamkinden daha aydınlıktır.

luster
lighted
wave
brightness
illuminance
irradiation
shaft
enlightened
(Nükleer Bilimler) luminance
Aydınlık ve güneş tanrısı
Mithras
aydınlık camı
bull's eye
aydınlık olmak
to brighten
aydınlık saçmak
shine out
aydınlık taraf
sunny side
aydınlık çağ
age of enlightenment
aydın
highbrow
aydın
read

It's not light enough in here to read. - Burası okumak için yeterince aydınlık değil.

aydın
intellectual

An intellectual is a person who has discovered something more interesting than sex. - Bir aydın, seksten daha ilginç bir şey keşfetmiş bir kişidir.

Wise men talk about ideas, intellectuals about facts, and the ordinary man talks about what he eats. - Olgun insanlar fikirler hakkında konuşur, aydınlar gerçekler hakkında, ve sıradan insanlar da ne yedikleri hakkında konuşurlar.

aydın
sunlit
aydın
clear

The sky cleared up soon after the storm. - Fırtınadan kısa bir süre sonra gökyüzü aydınlandı.

It looks like it'll clear up. - Hava aydınlanacak gibi görünüyor.

aydın
bright

His room was brightly lit. - Onun odası aydınlıktı.

My office is significantly brighter than yours. - Benim bürom seninkinden önemli ölçüde daha aydınlıktır.

aydın
lettered
işık alan, ışıklı, aydınlık
a light field, light, bright
Aydın
(isim) Well lighted; intellectual
Gün ve aydınlık tanrısı
Apollo
aydın
well-read
aydın
literate
aydın
luminary
aydın
enlightened

That's a very enlightened attitude. - O, çok aydınlanmış bir tutum.

Her face was enlightened by happiness. - Yüzü mutluluktan aydınlandı.

aydın
educated
aydın
well informed
aydın
intellectual, enlightened person
aydın
clear, lucid (speech, writing)
aydın
cultured
aydın
(in expressions) joyous, happy
aydın
bright, sunlit, clear; intellectual, enlightened; intellectual, highbrow
aydın
informed
aydın
{i} egghead
aydın
enlighten

Any society not enlightened by philosophers is fooled by quacks. - Filozoflar tarafından aydınlatılmamış bir toplum şarlatanlar tarafından aptal yerine konulurlar.

Television enlightens the viewers as well as entertains them. - Televizyon izleyicileri eğlendirmesinin yanı sıra onları aydınlatır.

aydın
long haired
aydın
educate
aydın
well read
aydın
lucent
daha aydınlık bir oda gösterir misiniz
Would you please show me a brighter room
yeterince aydınlık
bright enough
التركية - التركية
Bir yapının ortasına gelen oda ve öbür bölümlerin ışık alması için, damın ortasından zemine kadar açılan boşluk
Bir yeri aydınlatan güç, ışık
Kolay anlaşılacak derecede açık olan, vazıh
Bir yeri aydınlatan güç, ışık: "Bir elektrik görmediğimizden titrek fener aydınlığına doyamazdık."- F. R. Atay
Kötülükten uzak, temiz, saf
Işık alan
(Osmanlı Dönemi) SENA
(Osmanlı Dönemi) AYDIN
(Osmanlı Dönemi) BEYAZ
(Osmanlı Dönemi) VUZUH
AYDIN
(Osmanlı Dönemi) Açık, âşikâr, açıkça görünen
AYDIN
(Osmanlı Dönemi) Mübârek, mesut. Bilgili, okumuş, görgülü.Bugün bazı çevrelerde batı ilim ve felsefesini tahsil edip benimseyenlere de "aydın" denilmektedir. Aklı gözüne inmiş, yani herşeyi maddi ölçülerle yorumlamaya alışmış, kalbi maddeci felsefe ile kararmış insana aydın demek yanlıştır. Böylelerine "zulmetli münevver" yani kalbi ve aklı kararmış okumuşlar demek daha doğru olur
Aydın
münevver
Aydın
tralles
aydın
Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver
aydın
Kolayca anlaşılacak kadar açık, vazıh (söz veya yazı)
aydın
Mehtap
aydın
Işık alan, ışıklı, aydınlık
aydın
Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver: "Akşam gazetesi, yurt aydınlarıyla konuşarak bizde niçin yazar yetişmediğinin sebeplerini araştırdı."- O. V. Kanık
aydınlık
المفضلات