تعريف bakmak في التركية الإنجليزية القاموس.
- look
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
- İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
- watch
We are apt to watch television, irrespective of what program is on.
- Biz hangi programın açık olduğuna bakmaksızın televizyon izlemeye eğilimliyiz.
- face
This girl has a pretty face. My heart melts from looking at it.
- Bu kızın güzel bir yüzü var. Kalbim ona bakmaktan erir.
Tom turned around to face Mary.
- Tom Mary'ye bakmak için geriye döndü.
- maintain
- see
The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes.
- Gerçek bir keşif yolculuğuna çıkmak yeni manzaralar bulmakla olmaz ancak onlara yeni gözlerle bakmakla olur.
- look after
I have to look after this cat.
- Bu kediye bakmak zorundayım.
Can you help look after the kids?
- Çocuklara bakmak için yardım edebilir misin?
- refer
I want to look at the reference books.
- Referans kitaplarına bakmak istiyorum.
- feed
- mind
- look around
I just wanted to take a look around.
- Ben sadece etrafa bakmak istedim.
Tom stopped to look around.
- Tom etrafa bakmak için durdu.
- attend to
- (Havacılık) refer to
- be in charge
- groom
- look through
Tom wanted to look through the telescope.
- Tom teleskoptan bakmak istedi.
- look onto
- look out
Both of them went to the window to look outside.
- Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.
I can't believe you don't want to at least look out the window.
- Hiç olmazsa pencereden dışarıya bakmak istemediğine inanamıyorum.
- (deyim) have an eye on
- nurture
- go by
- have a gander at
- turn on
- front on to
- make care of
- look into
Do you want to look into it?
- Bunun içine bakmak ister misin?
We have to look into our options.
- Seçeneklerimize bakmak zorundayız.
- nourish
- take in hand
- (Argo) squizz
- eye
I tried to avoid looking at her eyes.
- Onun gözlerine bakmaktan kaçınmaya çalıştım.
The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes.
- Gerçek bir keşif yolculuğuna çıkmak yeni manzaralar bulmakla olmaz ancak onlara yeni gözlerle bakmakla olur.
- contemplate
- make care
- overwhelm
- give
- glance
- look on
- look for
- lay eyes on
- examine
- find
Finding one's way around Nagoya is very simple. All you do is look at the signs.
- Nagoya çevresinde birinin yolunu bulması çok basittir. Tek yapmanız gereken işaretlere bakmak.
There is nothing like looking, if you want to find something.
- Eğer bir şey bulmak istiyorsan, bakmak gibi bir şey yoktur.
- heed
- minister
- go over
- test
- treat
- serve
- cate
- take care of
His wife now had to take care of his grandfather, not to mention their two children.
- İki çocuğu şöyle dursun, karısı şimdi onun büyük babasına bakmak zorundaydı.
Tom can't go out drinking with the guys tonight. He has to stay home and take care of his mother.
- Tom bu gece adamlarla içmek için dışarı çıkamaz. O evde kalmak ve annesine bakmak zorunda.
- have a look-see
- embosom
- neurologist
- to be responsible for
- be responsible for
- make sure
- in charge
- support
He has to support his mother and his sister.
- Annesine ve kız kardeşine bakmak zorunda.
He worked hard in order to support his family.
- Ailesine bakmak için çok çalıştı.
- foster
- front
- be in charge of
- minister to
- I don't know if .../I wonder if ... (emphasizes a doubt): Bakalım bu iş olacak mı? Is this really going to happen?
- (for a place, a building) to face, overlook, look out on, or have a view of
- keep
Bob wanted to keep the fox at home.
- Bob Tilkiye evde bakmak istedi.
My girlfriend is pregnant and she wants to keep the baby.
- Kız arkadaşım hamile ve bebeğe bakmak istiyor.
- See!: Bak, tam söylediğim gibi oldu! See! It's happened just as I said it would
- supervise
- to go and see where (someone) is, go and find (someone). Bak!
- to pay attention to, heed, listen to
- consult
- to look (at); to look around; to look for; to attend to; to take care of, to hold the fort; to look after, to care for, to nurse; to face, to overlook; to examine, to test, to try, to go over, to check; to be in charge (of sb/sth), to be responsible for
- take a look at
I'd like to take a look at those documents.
- Bu belgelere bakmak istiyorum.
Do you want to take a look at it?
- Buna bakmak ister misin?
- attend
- bakma
- {i} watch
I asked Tom to watch my things.
- Tom'un eşyalarıma bakmasını istedim.
We are apt to watch television, irrespective of what program is on.
- Biz hangi programın açık olduğuna bakmaksızın televizyon izlemeye eğilimliyiz.
- bacaklarına bakmak
- stare at her legs, look at her legs
- başının çaresine bakmak
- to take care of one's own affairs oneself, not to leave things to others
- başının çaresine bakmak
- paddle one's own canoe
- başının çaresine bakmak
- to save oneself, to fend for oneself, to look after oneself
- dikkatle bakmak
- peer
- dik dik bakmak
- stare
It's rude to stare at people.
- İnsanlara dik dik bakmak kabadır.
It's not polite to stare.
- Dik dik bakmak hoş değildir.
- dışarı bakmak
- look out
- tadına bakmak
- taste
Would you like a taste?
- Sen bir tadına bakmak ister misin?
- boş boş bakmak
- stare
- müşteriye bakmak
- serve
- bakma
- {i} look
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
She stopped looking at the show window.
- Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- ayak işlerine bakmak
- to run errands
- bak
- check it out
- boşluğa bakmak
- stare
- hayretle bakmak
- stare
- içeri bakmak
- look into
- kötü niyetle bakmak
- leer
- sert sert bakmak
- scowl
- sinirli bakmak
- scowl
- yan bakmak
- leer
- şaşkın şaşkın bakmak
- gape
- bak
- look at
Meg didn't even look at me.
- Meg bile bana bakmadı.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
- bak
- (Bilgisayar) lookup
- bak
- (Bilgisayar) look in
Look in the phone book.
- Telefon rehberine bakın.
Look into that, would you?
- Onun içine bak, ne dersin?
- bakma
- eyeing
- eline bakmak
- depend on
- gizlice bakmak
- observe
- kısık gözlerle bakmak
- squint
- olumlu bakmak
- lean toward
- olumlu bakmak
- lean towards something
- olumlu bakmak
- lean to
- olumlu bakmak
- lean towards
- tepeden bakmak
- disdain
- tepeden bakmak
- scorn
- tepeden bakmak
- dominate
- tepeden bakmak
- look down
- çocuk bakmak
- look after
- çocuk bakmak
- baby-sit
- çocuk bakmak
- babysit
- anne gibi bakmak
- mother
- bak
- look after
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
- Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
I'll look after the children while you go shopping.
- Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
- bak
- {f} regarding
- bak
- {f} look
She looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
- bak
- {f} face
She looked her child in the face.
- O, karşısındaki çocuğuna baktı.
I'll never be able to look him in the face again.
- Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
- bakma
- attendance
- bakma
- search
- bakma
- look-see
- bakma
- {i} regarding
- arkasından bakmak
- look behind
- aynaya bakmak
- Look in the mirror
- bak
- have one's wits about one
- dikkatle bakmak, tetkik etmek
- Look carefully, to examine the
- ilgilenmek, bakmak
- take care, look
- olumlu bakmak
- Have a positive look on (or for)
- sıcak bakmak
- Have a positive look on (or for)
- sıcak bakmak
- Lean towards
- tansiyon bakmak
- Take somebody's blood pressure
- yan bakmak
- Look askance, squint
- yedirip içirmek, beslemek, bakmak
- to wine and dine, to feed, look at
- yeniden bakmak
- take a fresh look
- Bakma
- lookup
- arzu dolu bakmak
- ogle
- aval aval bakmak
- stare stupidly
- aşıkane bakmak
- ogle
- bak
- (abbr. for bakınız) see; cf. (compare)
- bak
- vide
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.
- bak
- behold
- bak
- or else
- bak
- {k} Till when
- bak
- {ü} lo
- bak
- {k} women's lib
- bak
- {k} Until when? till when
- bak
- {k} no way
- bakma
- survey
- bakma
- feeding
- bakma
- superintendence
- bakma
- reference
I want to look at the reference books.
- Referans kitaplarına bakmak istiyorum.
- bakma
- look see
- bakma
- looksee
- bakma
- tendance
- bet bet bakmak
- to stare balefully
- boşluğa dalıp bakmak
- stare into vacancy
- bön bön bakmak
- gawk
- bön bön bakmak
- gawp
- dik dik bakmak
- gaze at
- dik dik bakmak
- fix
- dik dik bakmak
- stare at
It's not polite to stare at people.
- İnsanlara dik dik bakmak kibarlık değildir.
It's rude to stare at people.
- İnsanlara dik dik bakmak kabadır.
- dikkatle bakmak
- observe
- doya doya bakmak
- feast one's eyes on
- emzirmeden bebek bakmak
- dry nurse
- eve bakmak
- 1. to take care of the family, care for a household. 2. to look after a house, watch over a house. 3. to keep house
- fal bakmak
- to tell fortunes
- fala bakmak
- tell fortunes
- geleceğe bakmak
- look ahead
- göz ucuyla bakmak
- look askance on
- göz ucuyla bakmak
- look at smb. askance
- göz ucuyla bakmak
- take a slant at
- gözünü dikip bakmak
- to gaze (at)
- gözüyle bakmak
- look upon
- güneye bakmak
- have a southern aspect
- hasta bakmak
- care patient
- hastaya bakmak
- 1. to nurse a patient. 2. to examine a patient. 3. to treat a patient
- iyimser bakmak
- look optimistic
- işe bakmak
- to get to work on something; to be at work on something
- kapıya bakmak
- to answer the door
- karşıdan bakmak
- to look on idly
- kazı gibi bakmak
- to gaze stupidly. Agop'un
- kendi çıkarına bakmak
- look out for number one
- maziye bakmak
- dip deep into the past
- müşteriye bakmak
- service
- nabzına bakmak
- to take sb's pulse
- nabızına bakmak/ını tutmak
- to take (someone's) pulse
- pis pis bakmak
- to look at (someone) in an irritating (exasperating, aggravating) way
- sert sert bakmak
- glare at
- ters bakmak
- to look sourly or hostilely at (someone)
- uzaktan bakmak
- to remain an observer of, survey (something) from the sidelines
- yan bakmak
- to look askance, to squint
- yan bakmak
- 1. to look askance at, look at (someone, something) hostilely or venomously
- yukarıdan bakmak
- to look down on
- çaresine bakmak
- find a way
- çıldır çıldır bakmak
- to look at (someone, something) with sparkling eyes
- öfkeli bakmak
- glower
- öküz gibi bakmak
- to gawk (at sb/sth), to gawp
- öküz gibi bakmak
- to stare stupidly
- önüne bakmak
- to hang one's head in shame