She threw a glance at us.
 - O bize bir bakış fırlattı.
He saw at a glance that his daughter had been crying.
 - O, kızının ağladığını bir bakışta gördü.
Tom doesn't like the way John looks at Mary.
 - Tom, John'un Mary'ye bakış tarzını sevmiyor.
If looks could kill, I'd be dead by now.
 - Eğer bakışlar öldürebilse, ben zaten şimdiden ölmüş olurum.
The war affected the way the Japanese view nuclear weapons.
 - Savaş Japonların nükleer silahlara bakış şeklini değiştirdi.
This is a valid point of view.
 - Bu geçerli bir bakış açısıdır.
At first blush, Tom's suggestion seemed feasible.
 - İlk bakışta, Tom'un önerisi mümkün görünüyordu.
We have more in common than can be seen at first sight.
 - İlk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönümüz var.
At first sight, he seemed kind and gentle.
 - İlk bakışta, o nazik ve kibar görünüyordu.
You have bedroom eyes.
 - Baştan çıkarıcı bakışların var.
I saw the look of terror in Tom's eyes.
 - Tom'un gözlerinde terör bakışını gördüm.
Your way of looking at something depends on your situation.
 - Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır.
I am looking at the matter from a different viewpoint.
 - Ben bu konuya farklı bir bakış açısından bakıyorum.
There are other aspects.
 - Diğer bakış açıları var.