They spent the entire day on the beach.
- Onlar bütün günü sahilde geçirdiler.
This is my favorite track on the entire disc.
- Bu, bütün diskteki favori parçam.
All the flowers in the garden are yellow.
- Bahçedeki bütün çiçekler sarı.
If it rains tomorrow, I will stay at home all day.
- Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım.
Tom spent the whole day reading in bed.
- Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.
Will he eat the whole cake?
- Bütün pastayı yiyecek mi?
Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.
- Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross!
- Bütün bebek dişlerini bu kibrit kutusunda biriktirdin mi? Bu iğrenç!
You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross!
- Bütün çocukluk dişlerini bu kibrit kutusunda mı biriktirdin? Bu iğrenç!
The whole city is in panic.
- Bütün şehir panik içinde.
I have read every book in the library.
- Kütüphanede bütün kitapları okudum.
I have read every book in the library.
- Kütüphanedeki bütün kitapları okudum.
By the time I was born, all my grandparents had died.
- Ben doğmadan önce bütün büyük ebeveynlerim ölmüştü.
Grandmother died, leaving the whole family stunned.
- Büyükanne bütün aileyi buz kesilmiş bırakarak öldü.
My whole day was full of surprises.
- Bütün günüm sürprizlerle doluydu.
She got full marks by memorizing the whole lesson.
- O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
You're not entirely wrong.
- Sen bütünüyle hatalı değilsin.
Sami is still not entirely satisfied.
- Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.
We need to view this in its entirety.
- Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor.
Examine the question in its entirety.
- Soruyu bütünü ile inceleyin.
Have you been totally honest with me?
- Bana karşı bütünüyle dürüst müydün?
A totally ordered set is often called a chain.
- Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
We need a new director to unify our company.
- Şirketimizi bütünleştirmek için yeni bir müdüre ihtiyacımız var.
It's warm here all the year round.
- Burada bütün yıl boyunca hava sıcak.
They had to work all year round.
- Onlar bütün yıl boyunca çalışmak zorundaydılar.
Our trading companies do business all over the world.
- Ticari şirketlerimiz bütün dünyada işlerini yaparlar.
The life of Lincoln is read by children all over the world.
- Lincoln'un hayatı bütün dünyada çocuklar tarafından okunur.
Tom spent the whole day reading in bed.
- Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.
Will he eat the whole cake?
- Bütün pastayı yiyecek mi?