I like him, but at the same time I don't really trust him.
- Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
Tom goes to bed at the same time every night.
- Tom her gece aynı zamanda yatmaya gider.
Dying's nothing. Start instead by living - not only is it harder, but it's longer as well.
- Ölüm hiçbir şeydir. Onun yerine yaşayarak başla - sadece daha zor değil fakat aynı zamanda daha uzundur.
This development is casting a larger and larger shadow over the chemical industry as well.
- Bu gelişme aynı zamanda kimya sanayi üzerinde de gittikçe daha büyük bir gölge düşürüyor.
It's not just Tom that has to study. I have to study, too.
- Sadece Tom değil aynı zamanda ben de çalışmak zorundayım.
Not only are you wrong, but I am wrong too.
- Sadece siz değil aynı zamanda ben de hatalıyım.
He is a scholar and a musician simultaneously.
- O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
Not only you but I also was to blame.
- Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
I know not only the father, but also the son.
- Sadece babasını değil, aynı zamanda oğlunu da tanıyorum.
You can't do two things at once.
- Aynı zamanda iki şeyi yapamazsın.
Tom and Mary were both talking at the same time.
- Tom ve Mary her ikisi de aynı zamanda konuşuyordu.
Tom and Mary both started talking at the same time.
- Hem Tom hem de Mary aynı zamanda konuşmaya başladı.