şartsız

listen to the pronunciation of şartsız
التركية - الإنجليزية
(Hukuk) unconditionally
phil. categorical, categoric
without reserve
not subject to any condition, unconditional
unqualified
unlimited
unconditional, unconditioned koşulsuz
unconditional

An unconditional love is love without coercion. - Şartsız bir aşk, zorlana olmayan aşkdır.

Do you love me unconditionally? - Beni kayıtsız şartsız seviyor musun?

(something) that has not been ritually cleansed by being washed three times in succession
with no strings attached
psych. unconditioned (action)
reserve
unconditioned
nostrings
şart
condition

There is an urgent need for improved living conditions. - Gelişmiş yaşam şartlarına acil bir ihtiyaç var.

I accept, but only under one condition. - Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.

şartsız teslim
(Hukuk) unconditional surrender
şart
circumstance

Tom's doing a good job under very difficult circumstances. - Tom çok zor şartlar altında iyi bir iş yapıyor.

I wish we could have met under better circumstances. - Keşke daha iyi şartlar altında görüşebilseydik.

şart
necessarily

Things that you see with your eyes are not necessarily true. - Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğru olması şart değil.

şart
essential
şart
weather

Due to the bad weather, the game was cancelled. - Kötü hava şartlarından dolayı oyun iptal edildi.

The organisers of the marathon said that the event would go ahead, regardless of the weather conditions. - Maraton organizatörleri, hava şartları gözetilmeksizin, organizasyonun devam edeceğini söyledi.

şart
if
şart
string
kayıtsız şartsız
unconditionally
şart
stipulation

They released him with the stipulation that he should not go out of town until the investigation was complete. - Soruşturma tamamlanana kadar kasabadan çıkmaması şartıyla onu serbest bıraktılar.

şart
(Hukuk) term, provision, charter, requirement
şart
(Kanun) charter
şart
imperative

It is imperative that we find another way out of this situation. - Bu duruma başka bir çıkar yol bulmamız şart.

Setting limits is imperative. - Sınırları kurmak şarttır.

şart
article
şart
reservation
şart
{i} state
kayıtsız şartsız
unconditionally, with no restrictions whatsoever, with no strings attached
kayıtsız şartsız
unquestioningly
kayıtsız şartsız
without any qualification
kayıtsız şartsız teslim
unconditional surrender
şart
reserve
şart
understanding
şart
condition, stipulation, provision; article, clause koşul
şart
must

Tom must choose the second-best policy according to the circumstances. - Tom şartlara göre, ikinci en iyi politikayı seçmeli

şart
proviso
şart
qualification
şart
subjunctive
şart
term

We expected better terms. - Daha iyi şartlar bekliyorduk.

According to the terms of the contract, your payment was due on May 31st. - Sözleşme şartlarına göre, ödemenizin vadesi 31 Mayısta idi.

التركية - التركية
Şarta bağlı olmayan, koşulsuz
Dinî bakımdan şartlanmamış (şey)
koşulsuz
şartsız refleks
bakınız: koşulsuz tepke
şartsız şurtsuz
Hiçbir şarta bağlı kalmaksızın
kayıtsız şartsız
Hiçbir şart ve bağı olmaksızın
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Yemin
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Gr: Biri diğerine bağlı olan iki cümle hakkında delâlet edilen; yâni mütevakkıf aleyhe delâlet eden diğer cümleye cezâ denir. Meselâ: "Haber verirsen, ben de gelirim" cümlesinde "Haber verirsen" cümlesi şart, "ben de gelirim" cümlesi ise cezâdır. Bunlara "cezâ cümlesi, şart cümlesi" de denir. Başka tabirle "cümle-i şartiye" ve "cümle-i cezâiye" denir
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Bir kısım muamelelerde lüzumlu olan hüküm. Bir şeyin olması ona bağlı olan şey
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Hal, vaziyet
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Kayıt. Bir iş için mutlaka lüzumlu olan husus
Şart
kayıt
Şart
koşul
Şart
(Osmanlı Dönemi) KAYD
şart
Olması başka durumların gerçekleşmesini gerektiren şey, koşul
şart
Olması başka durumların gerçekleşmesini gerektiren şey, koşul: "İster istemez bu şartlara boyun eğecekti."- F. R. Atay
şartsız
المفضلات