I'm tired of your endless complaints.
- Ben senin bitmeyen yakınmalarından bıktım.
I don't have any complaints.
- Benim herhangi bir yakınmam yok.
I'm tired of your everlasting grumbles.
- Bitmek bilmeyen yakınmalarından bıktım.
He is apt to say atrocious things and to exaggerate his grievances.
- İğrenç şeyler söylemeye ve yakınmalarını abartmaya eğilimlidir.
Where's the closest drugstore?
- En yakın eczane nerede?
Where is the closest train station?
- En yakın tren istasyonu nerede?
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
Sami likes to complain about everything.
- Sami her şey hakkında yakınmaktan hoşlanır.
He has nothing to complain about.
- Yakınmak için hiçbir nedeni yok.
It happened quite recently.
- O, oldukça yakın zamanda oldu.
I haven't been in contact with Mr. Smith recently.
- Yakın zamanda Bay Smith ile görüşmedim.
Sami and Layla were having an intimate relationship.
- Sami ve Leyla yakın bir ilişki yaşıyorlardı.
Tom was intimate with Mary.
- Tom'un Mary'yle yakın ilişkisi vardı.
We think Tom might be in imminent danger.
- Tom'un yakın tehlikede olabileceğini düşünüyoruz.
Are you in immediate danger?
- Sen yakın tehlike içinde misin?
The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth.
- Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.
This is all very approximate.
- Bunun hepsi çok yakın.
Åle, the world's oldest eel, just died. He was approximately 150 years old.
- Dünyanın en yaşlı yılan balığı Åle yakın zamanda öldü. Yaklaşık olarak 150 yaşındaydı.
The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth.
- Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.
Tom and Mary are close relatives.
- Tom ve Mary yakın akrabadırlar.
The dog is close to death.
- Köpek ölüme yakındır.
In retrospect, it may seem obvious that we shouldn't have been burning our trash so close to our house.
- Geçmişe bakıldığında, çöplerimizi evlerimize çok yakın yakmamamız gerektiği apaçık ortadadır.
Sami likes to complain about everything.
- Sami her şey hakkında yakınmaktan hoşlanır.
He has nothing to complain about.
- Yakınmak için hiçbir nedeni yok.
Layla grew up in Arabia and was very familiar with camels.
- Leyla, Arabistan'da büyüdü ve develerle çok yakındı.
I wouldn't permit such familiarity.
- Ben böyle yakınlığa izin vermezdim.
His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
- Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
We number him among our closest friends.
- Biz onu en yakın arkadaşlarımız arasında sayıyoruz.
He has no close friends to talk with.
- Konuşacak yakın arkadaşları yok.
I don't see any relation between the two problems.
- O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.
Tom's a loner who shuns close relationships.
- Tom yakın ilişkilerden çekinen yalnız yaşayan biridir.
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
I'll drop in on you sometime in the near future.
- Ben yakın gelecekte bir ara sana uğrayacağım.
We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
- Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
Tom took a closer look at it.
- Tom, ona daha yakından baktı.
When I had to learn English in school, at times I would bemoan all the irregularities and strange rules.
- Okulda İngilizce öğrenmek zorunda kaldığımda zaman zaman tüm düzensizlik ve garip kurallardan yakınırdım.
Sami was shot at close range.
- Sami yakın mesafeden vuruldu.
Layla shot Sami at close range.
- Leyla yakın mesafeden Sami'yi vurdu.
Our entrance examination was near at hand.
- Giriş sınavımız çok yakındı.
Christmas is near at hand, isn't it?
- Noel yakın, değil mi?
I don't think I've ever heard you complain about anything.
- Senin herhangi bir şey hakkında yakındığını duyduğumu hiç sanmıyorum.
Don't complain about that. You've asked for it.
- Yakınma. Kendin kaşındın.
My house is located in a convenient place - near the train station.
- Evim tren istasyonu yakınında, uygun bir yerde bulunur.
It's convenient to live so close to the train station.
- Tren istasyonuna çok yakın yaşamak uygundur.
Tom complained that his back hurt.
- Tom sırt ağrısından yakındı.
She always complains of her teacher.
- O her zaman öğretmeninden yakınır.
There was a fire near the train station last night.
- Dün gece tren istasyonu yakınında bir yangın vardı.
Last night there was a fire near here, and I couldn't sleep.
- Dün gece buraya yakın bir yangın vardı ve uyuyamadım.
We haven't been close in years.
- Yıllardır yakın olmamıştık.
Hardly anyone has seen this animal up close.
- Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
Tom has hardly any close friends.
- Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
They soon became inseparable.
- Onlar yakında ayrılmaz oldular.
Sami had very close connections to the crimes.
- Sami'nin suçlarla çok yakın bağlantıları vardı.
The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
- Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
Our entrance examination was near at hand.
- Giriş sınavımız çok yakındı.
Christmas is near at hand, isn't it?
- Noel yakın, değil mi?
The spiral galaxy closest to our Milky Way galaxy is Andromeda. Andromeda is over 2 million light-years away. Its central bulge and spiral arms are tilted toward us at a 15 degree angle.
- Samanyolu galaksimize en yakın sarmal gökada Andromeda'dır. Andromeda 2 milyondan fazla ışık yılı uzaklıktadır. Onun orta çıkıntısı ve spiral kolları 15 derecelik açıyla bize doğru eğiktir.
Tom has been very friendly toward me.
- Tom bana karşı çok cana yakın.
Tom and Mary have been bosom friends for years.
- Tom ve Mary yıllardır yakın arkadaş olmuşlardır.
I'm sure he'll be along soon.
- Onun yakında geleceğinden eminim.
The old woman went, and soon returned along with the Princess.
- Yaşlı kadın gitti ve yakında Prenses ile birlikte geri döndü.