vielsagend

listen to the pronunciation of vielsagend
ألمانية - التركية
{'fi: lza: gınt} anlamlı
anlamlı, manalı
الإنجليزية - التركية

تعريف vielsagend في الإنجليزية التركية القاموس.

meaningful
{s} anlamlı

Herkes dinledi ve çok mutluydu, düğünün özgün ve anlamlı olduğunu düşündüler. - Everyone listened and was very happy, thinking this wedding was both original and meaningful.

O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor. - He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.

significantly
anlamlı/önemli şekilde
significantly
önemli

Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir. - While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.

Japonya'da istihdam imkanları kadınlar için erkekler için olduğundan önemli ölçüde düşüktür. - In Japan, employment opportunities are significantly lower for women than they are for men.

significantly
anlamlı bir biçimde
meaningful
(sıfat) anlamlı
significantly
önemli derecede

Bu önemli derecede farklı. - This is significantly different.

Tom önemli derecede daha iyi yapıyor. - Tom is doing significantly better.

significantly
mühim seviyede
significantly
büyük derecede
significantly
önemli ölçüde

Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir. - While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.

Son on yıl boyunca hangi ülkeler önemli ölçüde gelişti? - Which countries have developed significantly during the past ten years?

significantly
önemli biçimde
telling
etkili
telling
{f} anlat

Birdebire su aygırlarını bana niçin anlatıyorsun? O ve senin on iki kırmızı akvaryum balığının arasındaki bağlantıyı anlamıyorum. - Why are you telling me about hippos all of the sudden? I don't see the connection between that and your twelve red goldfishes.

Onun ve Mary'nin Fuji dağına tırmandıkları zamanı Tom'un bana anlattığını hatırlıyorum. - I remember Tom telling me about the time he and Mary had climbed Mt. Fuji.

telling
(duygu/görüş/vb.) açığa çıkaran
significantly
Önemli ölçüde, dikkate değer biçimde
significantly
Dikkati çeker bir şekilde
significantly
Manidar bir şekilde
meaningful
{s} anlamlı, manalı
telling
{s} belli eden
ألمانية - الإنجليزية
telling
significantly
meaningful