izinli

listen to the pronunciation of izinli
التركية - الإنجليزية
allowed

Am I allowed to go with Tom? - Tom'la gitmek için izinli miyim?

Are we allowed to swim here? - Burada yüzmek için izinli miyiz?

(Kanun) licensee
licensed
approved
on vacation
off

She's off with the flu. - O, gripten dolayı izinlidir.

He is off work for a few days. - O, birkaç günlüğüne izinlidir.

(someone) who has permission (to do something)
off duty

Tom was off duty this afternoon. - Tom bu öğleden sonra izinliydi.

I thought you were off duty today. - Ben bugün izinli olduğunu düşündüm.

on leave

He's just gone on leave. - O az önce izinli gitti.

He likes to relax at home with his family when he is on leave from the Air Force. - O, hava kuvvetlerinden izinli iken ailesiyle birlikte evde dinlenmeyi sever.

(doing something) with permission, having gained permission to do so
authorized
(someone) who is on vacation/leave
permitted

Tom is permitted to do that. - Tom bunu yapmak için izinli.

izin
allowance
izin
{i} permission

She wanted my permission to use the telephone. - Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.

izin
leave

She took two weeks' leave and visited China. - O iki hafta izin aldı ve Çin'i ziyaret etti

Tom applied for a leave of absence. - Tom izin için başvurdu.

izin
permit

My father would not permit me to go on to college. - Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.

It was not permitted that the inhabitants trespass in the area. - Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.

izinli bant
allowed band
izinli işten ayrılma
(Ticaret) leave
izinli geçiş
allowed transition
izinli gün
off day
izinli olarak
allowedly
izinli olmak
be on pass
izinli saatler
(Ticaret) absence hours
izin
permission, leave, okay, OK, consent, the go-ahead; permit, licence, license; discharge
izin
concession
izin
sanction
izin
authorization
izin
day off

The boss gave us all a day off. - Patron hepimize bir günlük izin verdi.

Can I take a day off? - Bir günlük izin alabilir miyim?

izin
{i} holiday

I am, by no means, allowed to become ill now, tomorrow is my holiday. - Şimdi hiçbir şekilde hasta olmama izin verilmiyor. Yarın benim tatilim.

Circumstances do not permit me such a holiday. - Koşullar bana böyle bir tatil izin vermez.

izin
okay
izin
dismissal
izin
ok
izin
the go-ahead
izin
authorisation
izin
license

Let me take a look at your driver's license. - Ehliyetine bakmama izin ver.

Why wouldn't you let me get a driver's license? - Neden ehliyet almama izin vermedin?

izin
clearance
izin
(Politika, Siyaset) admission
izin
licence
izin
consent

His mother will not consent to his going there alone. - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.

If I'd known that it would come to this, I would have never consented. - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.

izin
green light
izin
leave of absence
izin
go-ahead
izin
countenance
izin
of leave
izin
allowing

Why are we allowing this to happen? - Neden bunun olmasına izin veriyoruz?

I'm allowing you to go. - Gitmene izin veriyorum.

izin
permit to
izin
allowed to

You will be allowed to use this room tomorrow. - Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.

After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner. - Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.

İzinli olmak
to be on leave
düşmana saldırmaya izinli özel ticaret gemisi
privateer
izin
liberty
izin
vac

I'm going to take my vacation in September rather than July. - İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.

I'm on a paid vacation. - Ben ücretli izindeyim.

izin
vacation

I'm going to take my vacation in September rather than July. - İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.

I'm on a paid vacation. - Ben ücretli izindeyim.

izin
pass

I stood aside to let them pass. - Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.

Would you mind letting me see your passport? - Pasaportunuzu görmeme izin verir misiniz?

izin
imprimatur
izin
toleration
izin
leave (of absence); vacation
izin
(Hukuk) permit, admission, imprimatur
izin
excuse

Would you excuse us for a second? - Bize bir saniye izin verir misin?

Will you excuse me for a moment? - Bana biraz izin verir misiniz?

izin
(Askeriye) discharge
izin
furlough

Most government workers are on furlough. - Çoğu hükümet çalışanı izinde.

izin
discharge
izin
{i} permitting

I will come, weather permitting. - Hava izin verirse, gelirim.

izin
dismiss
kafası izinli olmak
slang for one's mind to be elsewhere; to wool-gather
التركية - التركية
İzin alarak belli bir süre için bir yerden ayrılmış, mezun
İzin alarak belli bir süre için bir yerden ayrılmış, mezun: "İlk bakışta bana izinli çıkmış bir hasta bakıcı gibi göründü."- R. N. Güntekin
izin
Bir kimseye çalıştığı yerce verilen tatil
izin
Mezuniyet
izin
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet
izin
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet: "Viyana'dan döneli bir ay olmuştu ve izni üç hafta sonra bitiyordu."- H. E. Adıvar
izin
(Osmanlı Dönemi) müsaade
İZİN
(Osmanlı Dönemi) Bak: İzn