She was ahead of her time.
- O, zamanının ilerisindeydi.
Your ideas are ahead of the times.
- Senin düşüncelerin zamanın ilerisinde.
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
We advanced the date of the meeting.
- Buluşma tarihini ileri aldık.
Jessie urged the little donkey forward.
- Jessie küçük eşeği ileriye doğru sürdü.
Tom took a step forward.
- Tom ileriye doğru bir adım attı.
A gas station is one kilometer ahead.
- Benzin istasyonu bir kilometre ileride.
I set my watch ahead one hour.
- Saatimi bir saat ileri aldım.
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
He wants to be a policeman in the future.
- İleride polis olmak istiyor.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
I can't go any further.
- Ben daha ileriye gidemem.
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
A man I didn't know was walking back and forth in front of my house.
- Tanımadığım bir adam evimin önünde ileri geri yürüyordu.
Forwards! Without stopping without fearing!
- İleri! Durmadan, korkmadan!
His handwriting slants forwards, whereas hers slants backwards.
- Onunki geriye doğru eğimli iken onun el yazısı ileri doğru eğimlidir.
Hey, remember the progressive one?
- Hey, ilerici olanı hatırlıyor musunuz?
Thanks to your initiatives we've been recognized as a progressive and forward-thinking enterprise by the press.
- Girişimleriniz sayesinde basın tarafından ilerici ve ileriye dönük düşünce kuruluşu olarak tanınmaktayız.