He isn't back yet. He may have had an accident.
- O henüz geri gelmedi. Kaza geçirmiş olabilir.
He left Japan never to come back.
- O asla geri dönmemek üzere Japonya'dan ayrıldı.
Tom always looks in the rearview mirror before he backs up.
- Tom her zaman geri gitmeden önce dikiz aynasına bakar.
The actress fell backward over the stage.
- Aktris, sahne üzerinde geriye düştü.
The dog walked backward.
- Köpek geriye doğru yürüdü.
Tom stepped backwards.
- Tom geriye adım attı.
Tom stumbled backwards.
- Tom geriye tökezledi.
Where are the rest of the files?
- Dosyaların geri kalanı nerede?
My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there.
- Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.
He's behind the times in his methods.
- O metotlarında zamanın gerisindedir.
I tried to stop him, but he left me behind.
- Onu durdurmaya çalıştım, ama beni geride bıraktı.
In hindsight, this was a mistake.
- Geriye dönüp baktığımda, bu bir hataydı.
Tom started the car and put it in reverse.
- Tom arabayı çalıştırdı ve onu geri vitese aldı.
That was because my watch was five minutes slow.
- Sebebi saatimin beş dakika geri kalmasıydı.
As my watch was slow, I missed the special express.
- Saatim geri kaldığı için özel ekspresi kaçırdım.
Tom realized that he hadn't paid the bill, so he went back into the restaurant.
- Tom hesabı ödemediğini fark etti, bu yüzden restorana geri döndü.
Tom is back in his office.
- Tom ofisine geri döndü.
I think everyone looks back on their childhood with some regret.
- Bence herkes biraz pişmanlık ile kendi çocukluğuna geri bakar.
She will return within an hour.
- O bir saat içinde geri dönecektir.
They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean.
- Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.
Tom spent the remainder of the night thinking about Mary.
- Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.
It is easier to catch an escaped horse than to take back an escaped word.
- Kaçmış bir atı yakalamak söylenmiş bir sözü geri almaktan daha kolaydır.
I will find a way to repay you.
- Sana geri ödemek için bir yol bulacağım.
I want to return to work.
- İşe geri dönmek istiyorum.
You've got a minute to go and return.
- Gidip geri dönmek için bir dakikan var.
I had to decline the invitation because I was ill.
- Hasta olduğum için daveti geri çevirmek zorunda kaldım.
Tom had to politely decline.
- Tom kibarca geri çevirmek zorunda kaldı.
The police had to retrieve the murder weapon to prove Dan's guilt.
- Polis Dan'ın suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorundaydı.
The army had to retreat.
- Ordu geri çekilmek zorunda kaldı.
They had no alternative but to retreat.
- Geri çekilmekten başka seçenekleri yoktu.
Do you have any feedback for us?
- Bizim için herhangi bir geri bildiriminiz var mı?
I'd like to leave feedback.
- Geri bildirim bırakmaktan hoşlanırım.
Tom started the car and put it in reverse.
- Tom arabayı çalıştırdı ve onu geri vitese aldı.
It took me a whole year to recover my health.
- Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.
He gave me a promise to come back soon.
- O,yakında geri gelmek için bana söz verdi.
Dick promised to come back by three o'clock.
- Dick, saat üçe kadar geri gelmek için söz verdi.
In 1900 he left England, never to return.
- 1900 yılında İngiltere'den ayrıldı, asla geri dönmedi.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
There is no returning to our younger days.
- Daha genç günlerimize geri dönüş yoktur.
She prayed for her son's return.
- O, oğlunun geri dönüşü için dua etti.
The symptoms haven't returned.
- Semptomlar geri gelmedi.
The more food you eat, the less we have to bring back. So eat as much as you want!
- Ne kadar çok yemek yersen o kadar az geri getirmek zorunda kalırız. Bu yüzden istediğin kadar çok ye!
Tom really misses America and he wants to go back.
- Tom Amerika'yı gerçekten özlüyor ve geri gitmek istiyor.
I imagine that Tom will eventually run out of money and have to go back home.
- Sanırım sonunda Tom parasız kalacak ve eve geri gitmek zorunda kalacak.
You look like an imbecile.
- Bir geri zekalı gibi görünüyorsun.
Boys are all morons, eh...
- Erkek çocuklarının hepi geri zekalı, eh.
Learn how to drive, you moron.
- Araba kullanmayı öğren, seni geri zekalı.
Tom will go back home soon.
- Tom yakında eve geri dönecek.
Tom had to go back to Boston.
- Tom Boston'a geri dönmek zorunda kaldı.
Tom had to go back to Boston.
- Tom Boston'a geri dönmek zorunda kaldı.
Go back to your seat.
- Koltuğunuza geri dönün.
The returning soldiers were commended for their bravery in battle.
- Geri dönen askerler savaştaki cesaretleri nedeniyle övüldüler.
He wants to go back to the wild.
- O, vahşi hayata geri dönmek istiyor.
Tom didn't want to go back to where he was born.
- Tom doğduğu yere geri dönmek istemiyordu.
Do you want to come back to my office?
- Ofisime geri dönmek istiyor musun?
If you don't want to come back, I'll understand.
- Geri dönmek istemiyorsan, anlarım.
I'll have to get back to you.
- Sana geri dönmek zorunda kalacağım.
Tom has to get back to work.
- Tom işe geri dönmek zorunda.
He has made a turnaround of a hundred and eighty degrees.
- O, yüz seksen derecelik bir geri dönüş yaptı.
In this horror movie, it is possible for the dead to come back to life.
- Bu korku filminde, ölü için hayata geri gelmek mümkündür.
I want to come back to Lucca.
- Ben Lucca'ya geri gelmek istiyorum.
I was very glad to get back.
- Geri gelmekten çok memnundum.
Peace-keeping troops moved in to restore calm after the battle.
- Barış birlikleri sakinliği geri getirmek için taşındı.
I won't go back there.
- Oraya geri gitmeyeceğim.
I imagine that Tom will eventually run out of money and have to go back home.
- Sanırım sonunda Tom parasız kalacak ve eve geri gitmek zorunda kalacak.
You can have the rest.
- Geri kalanları alabilirsin.
Do you want the rest of my sandwich?
- Benim sandviçin geri kalanını istiyor musunuz?
I can't keep this watch. I have to give it back to Tom.
- Ben bu saati saklayamam. Ben onu Tom'a geri vermek zorundayım.
You had to give it back to Tom, didn't you?
- Onu Tom'a geri vermek zorundaydın, değil mi?
Jackson was not planning to retreat.
- Jackson geri çekilmeyi planlamıyordu.
They had no alternative but to retreat.
- Geri çekilmekten başka seçenekleri yoktu.