Neden kavga ettiklerini bilmiyorum.
- I don't know why they are fighting.
Aslında Tom ve John'u hiç kavga ederken görmedim.
- I never actually saw Tom and John fighting.
Lütfen dövüşmeyi bırakın.
- Please stop fighting.
Anne dövüşen çocukları ayırdı.
- The mother separated the fighting children.
Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.
- We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war.
Japon ve Amerikan güçleri hâlâ acımasızca mücadele ediyorlardı.
- Japanese and American forces were still fighting bitterly.
Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.
- We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war.
Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
- They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı.
- He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.
Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
- They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum.
- I intend on fighting till the end.
O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı.
- He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.
Theodore Roosevelt ile savaşmak istemem.
- I do not want to fight Theodore Roosevelt.
Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
- Americans simply had no desire to fight.
Senin ve benim dövüşmemiz gerektiği doğru mu?
- Is it right that you and I should fight?
Keşke onlar dövüşmeyi bıraksalar.
- I wish they would stop fighting.
Tom seninle dövüşmek zorunda kalmak istemiyor.
- Tom doesn't want to have to fight you.
Madenciler dövüşmek istemiyordu.
- The miners did not want to fight.
Kavga etmek benim tarzım değildir.
- Fighting isn't my style.
Ben kavga etmekten hoşlanmam.
- I don't enjoy fighting.
O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.
- He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
- George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
Tom kavgaya karışmak istemiyordu, fakat başka seçeneği yoktu.
- Tom didn't want to get involved in the fight, but he had no choice.
Sınır kavgaları yaygındı.
- Border fights were common.
Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum.
- I intend on fighting till the end.
Hastalıklarla mücadele etmek için doktorlar ilaçlar öneriyor.
- Doctors suggest drugs to fight diseases.
Sizinle döğüşmekten usandım.
- I'm tired of fighting with you.
Döğüşmekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no alternative but to fight.
Onlar döğüşmeyeceklerini söylediler.
- They said they would not fight.
Tom, Mary ve John'un niçin döğüştüklerini bilmiyor.
- Tom doesn't know why Mary and John are fighting.
Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
- Americans simply had no desire to fight.
Farragut, New Orleans'ı savaş olmadan ele geçirdi.
- Farragut captured New Orleans without a fight.
Ben kendi savaşımı veriyorum.
- I fight my own battles.
Tom mücadele etmek için hazırdır.
- Tom is ready to fight.
Tom mücadele etmek için hazırdır.
- Tom is ready for a fight.
Those are fighting words, of course, and the people who presently hold the high ground of economic power in society will not be amused.
... we were fighting about whether or not we were going to make sure that Americans had more ...
... Even before she herself became sick, she was fighting for it; not just for herself, but ...