I asked Tom to watch my things.
- Tom'un eşyalarıma bakmasını istedim.
If you want to see a UFO, keep watching the skies.
- Bir UFO görmek istiyorsan, gökyüzüne bakmaya devam et.
She stopped looking at the show window.
- Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
Meg didn't even look at me.
- Meg bile bana bakmadı.
I want to look at the reference books.
- Referans kitaplarına bakmak istiyorum.
She stopped looking at the show window.
- Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
- İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
We are apt to watch television, irrespective of what program is on.
- Biz hangi programın açık olduğuna bakmaksızın televizyon izlemeye eğilimliyiz.
The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes.
- Gerçek bir keşif yolculuğuna çıkmak yeni manzaralar bulmakla olmaz ancak onlara yeni gözlerle bakmakla olur.
This girl has a pretty face. My heart melts from looking at it.
- Bu kızın güzel bir yüzü var. Kalbim ona bakmaktan erir.
Tom turned around to face Mary.
- Tom Mary'ye bakmak için geriye döndü.
Tom had to look after Mary.
- Tom Mary'ye bakmak zorundaydı.
I have to look after this cat.
- Bu kediye bakmak zorundayım.
I want to look at the reference books.
- Referans kitaplarına bakmak istiyorum.
He has to support his mother and his sister.
- Annesine ve kız kardeşine bakmak zorunda.
I'm old enough to support myself.
- Kendime bakmak için yeterince yaşlıyım.
He was willing to care for that cat.
- O,o kediye bakmak için istekliydi.
He sent money to help care for her.
- Ona bakmak için para gönderdi.
Look at this Japanese car.
- Bu Japon arabasına bak.
As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
- Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Tom wanted to look through the telescope.
- Tom teleskoptan bakmak istedi.
Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
- Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
Look in the mirror, pal.
- Aynaya bir bak dostum.
I want to have a look around.
- Ben etrafa bakmak istiyorum.
Feel free to look around.
- Etrafına bakmak için çekinme.
I'd like to take a look outside.
- Dışarıya bakmak istiyorum.
I got up to go and look outside.
- Gitmek ve dışarıya bakmak için kalktım.
Do you want to look into it?
- Bunun içine bakmak ister misin?
We have to look into our options.
- Seçeneklerimize bakmak zorundayız.
The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes.
- Gerçek bir keşif yolculuğuna çıkmak yeni manzaralar bulmakla olmaz ancak onlara yeni gözlerle bakmakla olur.
I was too excited to look her in the eyes.
- Gözlerinin içine bakmak için çok heyecanlıydım.
Fadil needed to find a job to support his children.
- Fadıl'ın, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu.
There is nothing like looking, if you want to find something.
- Eğer bir şey bulmak istiyorsan, bakmak gibi bir şey yoktur.
Tom had to take care of Mary.
- Tom Mary'ye bakmak zorundaydı.
My job is to take care of the baby.
- Benim işim bebeğe bakmaktır.
Mary could not turn away from the picture of Sleeping Beauty that Tom had drawn.
- Mary Tom'un çizdiği Uyuyan Güzel resmine bakmaktan kendini alamadı.
They all turned to stare at Tom.
- Hepsi Tom'a bakmak için döndü.
You should look after the children from time to time.
- Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
Would you please look after my dog tomorrow?
- Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
He looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
She has an absent look on her face.
- Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Our house overlooks the river.
- Evimiz nehre bakmaktadır.
The morning sun is too bright to look at.
- Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
People tend to look at others with bias.
- İnsanlar diğerlerine ön yargı ile bakmak eğilimindedir.
When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
- İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
It's important to take good care of your teeth so you'll be able to eat properly when you get older.
- Dişlerinize iyi bakmak önemlidir böylece yaşlandığınızda normal şekilde yiyebileceksiniz.
Tom leaned forward to get a better look.
- Tom daha iyi bakmak için öne doğru eğildi.
Tom has to look after Mary.
- Tom Mary'ye bakmak zorunda.
When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
- İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.
My girlfriend is pregnant and she wants to keep the baby.
- Kız arkadaşım hamile ve bebeğe bakmak istiyor.
Bob wanted to keep the fox at home.
- Bob Tilkiye evde bakmak istedi.
Don't you want to take a look at it?
- Buna bakmak istemiyor musun?
Do you want to take a look at it?
- Buna bakmak ister misin?
You might want to take a look at this.
- Buna bakmak isteyebilirsin.
I'd like to take a look outside.
- Dışarıya bakmak istiyorum.