He lives apart from his family.
 - O, ailesinden ayrı yaşıyor.
I can't tell Tom and his younger brother apart.
 - Tom ve genç erkek kardeşinin ayrı olduğunu söyleyemem.
We'd like separate checks.
 - Biz ayrı hesaplar istiyoruz.
They each paid separately.
 - Onların her biri ayrı ayrı ödedi.
That's a distinct possibility.
 - Bu ayrı bir olasılık.
I can make a distinction between good and bad.
 - İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
Don't put aside such an important detail.
 - Bu kadar önemli bir ayrıntıyı kenara koyma.
Don't put aside such an important detail.
 - Böyle önemli bir ayrıntıyı kenara koymayın.
The class was divided into four groups.
 - Sınıf dört gruba ayrıldı.
These specimens are divided into several categories.
 - Bu örnekler birkaç kategoriye ayrılır.
The magicians were segregated from the prison population and shot promptly at dawn.
 - Sihirbazlar hapishane nüfusundan ayrıldı ve şafak vaktinde vuruldu.
The buses in Montgomery were segregated.
 - Montgomery'de otobüslerin içinde ırk ayrımcılığı vardı.
There also was another reason.
 - Ayrıca başka bir nedeni vardı.
The buses left one after another.
 - Otobüsler art arda ayrıldı.
No nation can exist completely isolated from others.
 - Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.
It's a way to make a little extra on the side.
 - Ayrıca bu biraz ekstra yapmak için bir yoldur.
The service charge is extra.
 - Ayrı bir servis ücreti tahsil edilecektir.
You have to remain detached.
 - Ayrı kalmak zorundasın.
Sami was torn to shreds by a cougar.
 - Sami bir puma tarafından parçalara ayrıldı.
The cabin was torn asunder by the storm.
 - Kabin fırtına tarafından parçalara ayrıldı.
The cabin was torn asunder by the storm.
 - Kabin fırtına tarafından parçalara ayrıldı.
African elephants are divided into two different species: savannah and forest elephants.
 - Afrika filleri savana ve orman filleri olmak üzere iki farklı türe ayrılır.
Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
 - Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
I keep this bottle separate from all the others.
 - Bu şişeyi tüm diğerlerinden ayrı tutuyorum.
He wants to separate from his wife.
 - Karısından ayrılmak istiyor.
Can't we just agree to disagree?
 - Fikir ayrılığında uzlaşamaz mıyız?
Dogs can't distinguish between colors.
 - Köpekler renkler arasında ayrım yapamazlar.
The buses in Montgomery were segregated.
 - Montgomery'de otobüslerin içinde ırk ayrımcılığı vardı.
Sami attended a segregated school.
 - Sami ayrılmış bir okula gitti.
Besides, we will lose too much time to talk about the various topics.
 - Ayrıca çeşitli konular hakkında konuşmakla çok fazla zaman kaybedeceğiz.
Diplomats are allowed various privileges.
 - Diplomatlara çeşitli ayrıcalıklar tanınır.
Don't leave out a single detail.
 - Bir tek ayrıntıyı unutmayın.
She left without saying even a single word.
 - Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
They each paid separately.
 - Onların her biri ayrı ayrı ödedi.
They paid separately.
 - Onlar ayrı ayrı ödediler.
Sami spent more and more time apart from his wife.
 - Sami karısından ayrı olarak, gittikçe daha fazla zaman geçirdi.
I think we should spend some time apart from each other.
 - Birbirimizden ayrı olarak biraz zaman geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Pay together or separately?
 - Birlikte mi yoksa ayrı olarak mı ödenecek?
Could you wrap this separately, please?
 - Bunu ayrı olarak sarar mısınız, lütfen?