Tom oraya yalnız gitmek zorunda kaldı.
- Tom musste allein dorthin.
Asla yalnız olmayacaksın.
- Du wirst nie allein sein.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- The old man lives alone.
Makine kendi kendine çalışır.
- The machine works by itself.
Sadece kapıyı kapamak için çekin. O kendi kendine kitlenecektir.
- Just pull the door shut. It'll lock by itself.
Tom bu işi yalnız başına yapabilir.
- Tom can do this work alone.
O yalnız başına kahvaltı yaptı.
- He had breakfast all alone.
Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
- If I go, you'll be all alone.
Lütfen sadece beni yalnız bırakın. Düşünmek istiyorum.
- Please just leave me alone. I want to think.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- They said they only wanted to be left alone.
Hiroko orada tek başına oturdu.
- Hiroko sat there all alone.
Tek başına yaşıyordu.
- She is used to living alone.
She did it single-handedly.
- Sie hat es ganz alleine gemacht.
It took courage to sail across the Pacific single-handed.
- Es verlangte Mut, ganz alleine über den Pazifik zu segeln.
The fire went out by itself.
- Das Feuer erlosch von alleine.
The candle went out by itself.
- Die Kerze ging von alleine aus.