Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
- O ağır bavulu kendiniz taşıyabilir misiniz?
I think they should put a heavy tax on imports.
- Sanırım onlar ithalatlara ağır bir vergi koymalılar.
It was like watching a slow motion movie.
- Ağır çekim bir film izlemek gibiydi.
They showed the scene in slow motion.
- Onlar sahneyi ağır çekimle gösterdiler.
She was not seriously injured.
- O ağır yaralı değildi.
Both were seriously wounded.
- Her ikisi de ağır yaralandı.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
In severe cases, cracks can form or it can snap apart.
- Ağır vakalarda çatlaklar oluşabilir ya da kırılabilir.
The surrender terms were harsh.
- Teslim şartları ağır idi.
This is the most difficult book I have ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
The ice is not thick enough to hold our weight.
- Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Şu ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.
Hunger is one of the strongest griefs.
- Açlık en ağır sorunlardan biridir.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
Gold is far heavier than water.
- Altın sudan çok daha ağırdır.
Gold is heavier than iron.
- Altın demirden daha ağırdır.
Were they heavily armed?
- Onlar ağır silahlı mıydı?
My liver is heavily damaged.
- Benim karaciğerim ağır biçimde hasar görmüştür.
You are working too hard. Take it easy for a while.
- Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al.
I don't like girls who play hard to get.
- Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam.
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
Barney was wounded seriously.
- Barney ağır şekilde yaralandı.
My pet dog was seriously ill.
- Benim evcil köpeğim ağır hastaydı.
He was injured badly in the accident.
- O, kazada ağır yaralandı.
Tom's bag was badly damaged.
- Tom'un çantası ağır hasar gördü.
Tom says I look dignified.
- Tom ağırbaşlı göründüğümü söylüyor.
What a dignified man!
- Ne ağırbaşlı bir adam!
Tom insulted me severely, but I gave him tit for tat.
- Tom bana ağır biçimde hakaret etti ama ben ona aynen karşılık verdim.
We must punish him severely.
- Onu ağır bir biçimde cezalandırmalıyız.
Dan was struck and gravely injured by a truck.
- Dan bir kamyon tarafından çarpıldı ve ağır bir şekilde yaralandı.
They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.