a thrust in fencing

listen to the pronunciation of a thrust in fencing
İngilizce - Türkçe

a thrust in fencing teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

but
(İnşaat) fakat

Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter. - Life never ends but earthly life does.

Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi. - The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.

but
ancak

O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor. - He used to eat out every day, but now he can't afford it.

Partiye gidebilirsin, ancak gece yarısına kadar eve olmalısın. - You may go to the party, but you must be home by midnight.

but
conj. fakat
but
hariç

Tom hariç herkes vardı. - Everybody but Tom was present.

Biz Pazar hariç her gün çalışırız. - We work every day but Sunday.

but
halbuki
but
ama

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that one is better.

O genç ama deneyimli. - He is young, but experienced.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

Benim de itirazım yok, ama bunun lehinde değilim. - I have no objection, but I'm not in favor of it, either.

İtiraz edebilirdim ama etmedim. - I could have objected, but didn't.

but
gene de
but
yani

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Fırtına olmasaydı daha erken varırdım. - But for the storm, I would have arrived earlier.

Tavsiyem olmasaydı, başarısız olurdun. - But for my advice, you would have failed.

but
rağmen

Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum. - He has some faults, but I like him none the less.

Herkes ona karşı çıktı fakat her şeye rağmen Mary ve John evlendi. - Every one opposed it, but Mary and John got married all the same.

but
başka

Bu şakadan başka bir şey değildi. - It was nothing but a joke.

Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu. - There was nothing but an old chair in the room.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Tom Mary'yi yalnız bırakma fikrinden nefret etti fakat işe gitmek zorundaydı. - Tom hated the idea of leaving Mary alone, but he had to go to work.

Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor. - Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.

İngilizce - İngilizce
but
butt
a thrust in fencing

    Heceleme

    a thrust in fen·cing

    Türkçe nasıl söylenir

    ı thrʌst în fensîng

    Telaffuz

    /ə ˈᴛʜrəst ən ˈfensəɴɢ/ /ə ˈθrʌst ɪn ˈfɛnsɪŋ/