He studies English, but he's also studying German.
- İngilizce çalışır ama üstelik Almanca da çalışıyor.
His house is small and moreover it's old.
- Onun evi çok küçük ve üstelik çok eski.
The house looked good; moreover, the price was right.
- Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
Tom is quite helpful, indulgent even.
- Tom oldukça faydalı, üstelik hoşgörülü.
This description of events is completely exaggerated, even if it's essentially true.
- Olayların bu açıklaması tamamen abartılmış, üstelik doğru olsa bile.
He can't say one word of French, but then again he speaks English like a native.
- O tek kelime Fransızca söyleyemez ama üstelik bir yerli gibi İngilizce konuşur.
He can't say one word of French, but then again he speaks English like a native.
- O tek kelime Fransızca söyleyemez ama üstelik bir yerli gibi İngilizce konuşur.
It's too late now. Besides, it's starting to rain.
- Şimdi çok geç oldu. Üstelik, yağmur yağmaya başlıyor.