Her zaman her yerde huysuz ihtiyarlar vardır.
- Immer und überall gibt es grantige alte Leute.
Her yerde çiçek var, görmek isteyen için.
- Es gibt überall Blumen, für den, der sie sehen will.
Her zaman her yerde huysuz ihtiyarlar vardır.
- Immer und überall gibt es grantige alte Leute.
Her yerde çiçek var, görmek isteyen için.
- Es gibt überall Blumen, für den, der sie sehen will.
Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
- A lot of people want peace all over the world.
Biz ülkenin her yerinde seyahat ettik.
- We travelled all over the country.
Vücudumun her tarafında ağrılarım ve sızılarım var.
- I have aches and pains all over my body.
Kolumun her tarafında sivrisinek ısırıkları var.
- I have mosquito bites all over my arm.
Tom raporu baştan yeniden yazmak zorundaydı.
- Tom had to write the report all over again.
Her şeye yeniden başladık.
- We started all over again.
Onun bitmiş olduğunu biliyorduk.
- We knew it was all over.
Tom'u her yerde aradım ama bulamadım.
- I've looked all over for Tom, but I can't find him.
Tom her yerde seni arıyordu.
- Tom was looking all over for you.
Tom bütün hikayeyi tekrar baştan dinlemek zorunda kaldı.
- Tom had to listen to the whole story all over again.
Bu konuşmanın en önemli kısmı bütün haberlerde tekrar edildi.
- This soundbite was repeated all over the news.
Tom raporu baştan yeniden yazmak zorundaydı.
- Tom had to write the report all over again.
Bu yeni baştan oluyor.
- It's happening all over again.
Pazartesi hiç bir yere gitmiyorum.
- I'm not going anywhere on Monday.
Tom hiç bir yere yürümez.
- Tom doesn't ever walk anywhere.
Tom Mary'yi hiçbir yerde görmedi.
- Tom didn't see Mary anywhere.
Bu yüzük hiçbir yerde bulunmayacaktı.
- The ring was not to be found anywhere.
He was covered all over with white paint.
- Er war überall mit weißer Farbe bekleckert.
English is spoken all over the world.
- Englisch wird überall auf der Welt gesprochen.