Her yeri aradım fakat cüzdanımı bulamıyorum.
- Ich suchte überall, aber ich kann meine Geldbörse nicht finden.
Bunu nereden buldun? Her yeri ararken alt üst ettim!
- Wo hast du das gefunden? Ich habe überall danach gesucht!
Her yerde çiçek var, görmek isteyen için.
- Es gibt überall Blumen, für den, der sie sehen will.
Her zaman her yerde huysuz ihtiyarlar vardır.
- Immer und überall gibt es grantige alte Leute.
Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
- A lot of people want peace all over the world.
Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
- The man is well-known all over the village.
Vücudumun her tarafı ağrıyor.
- My body aches all over.
Vücudumun her tarafında ağrılarım ve sızılarım var.
- I have aches and pains all over my body.
Tom raporu baştan yeniden yazmak zorundaydı.
- Tom had to write the report all over again.
Her şeye yeniden başladık.
- We started all over again.
Onun bitmiş olduğunu biliyorduk.
- We knew it was all over.
Tom için her yerde araştırma yaptım.
- I searched all over for Tom.
Tom'u her yerde aradım ama bulamadım.
- I've looked all over for Tom, but I can't find him.
Biz tekrar baştan başlamak zorundayız.
- We have to start all over again.
Tom bütün hikayeyi tekrar baştan dinlemek zorunda kaldı.
- Tom had to listen to the whole story all over again.
Bu yeni baştan oluyor.
- It's happening all over again.
Şimdi her şeye baştan başlamalıyım.
- Now I have to start all over again.
Başka hiç bir yere gidemem.
- I can't go anywhere else.
Bağırmak ve çığlık atmak seni hiç bir yere götürmez.
- Yelling and screaming is not going to get you anywhere.
Bu yüzük hiçbir yerde bulunmayacaktı.
- The ring was not to be found anywhere.
Tom Mary'yi hiçbir yerde görmedi.
- Tom didn't see Mary anywhere.
They have branches all over the world, from Calcutta to New York City.
- Sie haben überall auf der Welt Filialen, von Kalkutta bis New York.
English is spoken all over the world.
- Englisch wird überall auf der Welt gesprochen.