Her zaman her yerde huysuz ihtiyarlar vardır.
- Immer und überall gibt es grantige alte Leute.
Bunu nereden buldun? Her yeri ararken alt üst ettim!
- Wo hast du das gefunden? Ich habe überall danach gesucht!
Her zaman her yerde huysuz ihtiyarlar vardır.
- Immer und überall gibt es grantige alte Leute.
Her yerde çiçek var, görmek isteyen için.
- Es gibt überall Blumen, für den, der sie sehen will.
Uçuştan sonra her yerde morlukları vardı.
- He had bruises all over after the fight.
Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
- A lot of people want peace all over the world.
Vücudumun her tarafında ağrılarım ve sızılarım var.
- I have aches and pains all over my body.
Onun her tarafı ağrıyordu.
- She was aching all over.
Her şeye yeniden başladık.
- We started all over again.
Tom raporu baştan yeniden yazmak zorundaydı.
- Tom had to write the report all over again.
Onun bitmiş olduğunu biliyorduk.
- We knew it was all over.
Uçuştan sonra her yerde morlukları vardı.
- He had bruises all over after the fight.
Tom'u her yerde aradım ama bulamadım.
- I've looked all over for Tom, but I can't find him.
Size tekrar aşık olabilirim.
- I could fall in love with you all over again.
Tom bütün hikayeyi tekrar baştan dinlemek zorunda kaldı.
- Tom had to listen to the whole story all over again.
Tom bütün hikayeyi tekrar baştan dinlemek zorunda kaldı.
- Tom had to listen to the whole story all over again.
Şimdi her şeye baştan başlamalıyım.
- Now I have to start all over again.
Bağırmak ve çığlık atmak seni hiç bir yere götürmez.
- Yelling and screaming is not going to get you anywhere.
Tom hiç bir yere yürümez.
- Tom doesn't ever walk anywhere.
Bu yüzük hiçbir yerde bulunmayacaktı.
- The ring was not to be found anywhere.
Şemsiyemi hiçbir yerde bulamıyorum.
- I can't find my umbrella anywhere.
He was covered all over with white paint.
- Er war überall mit weißer Farbe bekleckert.
English is spoken all over the world.
- Englisch wird überall auf der Welt gesprochen.