The trouble with the world isn't that people know too little, but they know so many things that ain't so.
- Dünya ile ilgili sorun insanların çok az bilmesi değil fakat öyle olmayan çok şey bilmeleridir.
One enemy is too much, a hundred friends is too little.
- Bir düşman çok fazla, yüz arkadaş çok az.
I'm slightly worried about Tom.
- Tom hakkında çok az endişeliyim.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
Tom barely spoke to Mary last summer.
- Tom geçen yaz Mary ile çok az konuştu.
We've been standing here for more than an hour and the line has barely moved.
- Bir saatten daha fazla bir süredir burada bekliyoruz ve sıra çok az hareket etti.
Malnutrition occurs when a person's diet contains too few or too many nutrients.
- Kötü beslenme bir kişinin diyetinde çok az ya da çok besin içerdiği zaman oluşur.
Too bad! Too few rich people donate to the orphanage.
- Çok kötü! Çok az sayıda zengin insan yetimhaneye bağış yapıyor.
There are very few Native Americans in Managua.
- Managua'da çok az Amerikan yerlisi vardır.
She has very few close friends.
- Çok az sayıda samimi arkadaşı var.
She wrote the book with very little effort.
- Çok az bir gayretle kitabı yazdı.
There's very little we can do now.
- Şu anda yapabileceğimiz çok az şey var.