The whole thing is contradictory.
- Her şey çelişkilidir.
My fluency is sufficient for many situations, but not for expressing my — often contradictory — emotions.
- Benim akıcılığım birçok durum için yeterlidir, fakat genellikle çelişkili durumlarımı ifade etmek için değil.
Layla's conflicting testimony confused the court.
- Leyla'nın çelişkili ifadesi mahkemeyi şaşırttı.
Tom had conflicting feelings.
- Tom'un çelişkili duyguları vardı.
My life's a contradiction.
- Hayatım bir çelişkidir.
Is there a contradiction there?
- Orada bir çelişki var mı?
Native speakers can give you conflicting information about what is or is not correct in their language.
- Yerli konuşmacılar dillerinde doğru olan veya olmayan şey hakkında çelişkili bilgiler verebilirler.
Tom is feeling conflicted.
- Tom çelişkiye düşmüş hissediyor.