Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resim.
- This is the finest picture I have ever seen.
Lee en güzel elbisesini giymişti.
- Lee was dressed in his finest clothing.
Bence hoş görünüyorsun.
- I think you look fine.
Tom onun için hava hoş olduğunu söyledi.
- Tom said that's fine with him.
Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
- There's a fine line between what's acceptable and what's not.
Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
- There's a fine line between genius and insanity.
İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
- Fine, thank you. And you?
“İyi misin?” “Ben iyiyim!”
- Are you OK? I'm fine!
Adanın güzel bir limanı var.
- The island has a fine harbor.
Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
- His speech contained many fine phrases.
Ben yasadışı otopark için 20 dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined 20 dollars for illegal parking.
Bir dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined a dollar.
Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.
- Everything is fine until they open Pandora's box.
Tom'a her şeyin yolunda olduğunu söyle.
- Tell Tom that everything's fine.
Tom muhtemelen bunun yaptığı için para cezası alacak.
- Tom is likely going to be fined for doing that.
Bu güzel günlerden bir gün o sadece hak ettiğini alacak.
- One of these fine days he will get his just deserts.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
Bu o zamandan beri çok iyi.
- It has been very fine since then.
O çok iyi bir müzisyendir.
- He's a very fine musician.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Umarım bu güzel hava hafta sonuna kadar sürer.
- I hope this fine weather lasts till the weekend.
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
Use the finest sandpaper available.
Fifty of New York's finest were on hand for security.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.