O zamandan beri yurt dışında kalmaktadır.
- She has remained abroad ever since.
Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.
- In situations like these, it's best to remain calm.
Söz uçar, yazı kalır.
- Words fly, texts remain.
Londra'da ne kadar kalacaksın?
- How many days will you remain in London?
Tek kanıt iç çamaşıra yapışmış meni kalıntılarıydı.
- The only proof was the remains of the semen which had stuck to the underwear.
Antik uygarlıkların kalıntılarını korumaya çalışmalıyız.
- We must try to preserve the remains of ancient civilizations.
Onlar tarihte kaybolmuş bir uygarlığın kalıntılarını çaldılar.
- They took away the remains of a civilization lost in history.
Kazı sırasında insan kalıntıları bulundu.
- Human remains were found during the excavation.
Orada kalenin kalıntılarını hâlâ görebilirsin.
- You can still see the remains of the fortress there.
Kazı sırasında insan kalıntıları bulundu.
- Human remains were found during the excavation.
Since the UN Security council remains seized of the matter no other organ can handle it.
The public should remain vigilant in checking banknotes.
Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.
- Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
Yalnız kalan küçük çocukla dışarı çıkmamalısın.
- You oughtn't to go out with the little boy remaining alone.
O, bir süre sessiz kaldı.
- He remained silent for a while.
Babam alışveriş yaparken annem arabada kaldı.
- Mom remained in the car while Dad shopped.
Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.
- The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
- The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
Dolapta, vardır...Dolapta ne olduğunu söylemiyorum; o benim büyük sırrımdan arta kalandır.
- In the wardrobe, there is... I'm not saying what's in the wardrobe; that is remaining my great secret.
Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
- The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
Sınıfta kalan çok az sayıda öğrenci vardı.
- There were few students remaining in the classroom.
Orada kalenin kalıntılarını hâlâ görebilirsin.
- You can still see the remains of the fortress there.
Antik uygarlıkların kalıntılarını korumaya çalışmalıyız.
- We must try to preserve the remains of ancient civilizations.
Tıbbi gelişmelere karşın dış gebelik, dünya çapındaki anne ölümlerinin önemli bir nedeni olmaya devam etmektedir.
- Despite medical advances, ectopic pregnancy remains a significant cause of maternal mortality worldwide.
Sadece ölüm kaldığında, son çare yiyecek için yalvarmaktır.
- When only death remains, the last resort is to beg for food.
Evli bir yazar bekar kalmayı tavsiye ettiği zaman kitabın zayıf noktası güvenirlikten yoksun olmasıdır.
- The book's weak-point is that it lacks credibility when a married writer recommends remaining unmarried.
Onun gitme ya da kalma seçeneği vardı.
- She had a choice of going or remaining.
Söz uçar, yazı kalır.
- Words fly away, the written remains.
Sorun çözülmeden kalır.
- The problem remains to be solved.
The light remained red for two full minutes.
Decides to remain seized of the matter.
Decides to remain seized of the matter.
participle used as adjective The remaining paint shall be properly disposed of.
May I have the only remaining cake?.
He couldn't bring himself to eat the remains of the chicken dinner.
We'll go ahead, while she remains here.
... >>Lady Gaga: He asked that I remain on one ...
... we have to remain ...