She brought up the three children alone.
- O, üç çocuğu tek başına yetiştirdi.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
- Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
How does he bring up his children?
- O, çocuklarını nasıl yetiştiriyor?
What does it matter how they bring up their own children?
- Kendi çocuklarını nasıl yetiştirdiklerinin ne önemi var?
Tea is widely grown in India.
- Çay geniş ölçüde Hindistan'da yetiştirilir.
Rice is grown in rainy regions.
- Pirinç yağışlı bölgelerde yetiştirilir.
If you hurry, you will soon overtake her.
- Eğer acele edersen yakında ona yetişirsin.
If you hurry, you will overtake him.
- Acele edersen ona yetişirsin.
I had to run to catch up with Tom.
- Tom'a yetişmek için koşmak zorunda kaldım.
You walk on and I will catch up with you later.
- Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.