He saved the boy at the risk of his own life.
 - Kendi yaşamını riske atarak çocuğu kurtardı.
While there is life, there is hope.
 - Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
This experience counts for much in his life.
 - Bu tecrübe onun yaşamında çok önemli sayılır.
You don't need to be an artist in order to experience beauty every day.
 - Her gün güzelliği yaşamak için sanatçı olmana gerek yok.
Human beings are not made to understand life, but to live it.
 - İnsanlar hayatı anlamak için değil, yaşamak için yaratılmıştır.
I'd like to go through just one day without being told I look like my brother.
 - Erkek kardeşime benzediğim söylenmeden sadece bir gün yaşamak istiyorum.
Ghost existence does not prove that there's life after death. They can be elements of another dimension.
 - Hayalet varlığı ölümden sonra yaşamın olduğunu kanıtlamaz. Başka bir boyutun unsurları olabilir.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
 - Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
This was one of the best days of my life.
 - Bu, yaşamımın en iyi günlerinden biriydi.
The doctor emphasized that the patient only had a few days to live.
 - Doktor hastanın yaşamak için sadece birkaç günü olduğunu vurguladı.
I like living with you.
 - Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
I love living with you.
 - Sizinle yaşamayı seviyorum.
Nobody lives in this house.
 - Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Don't think little of the ants' lives.
 - Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
 - Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.
Mars'ta hayat var mı?
 - Mars'ta yaşam var mı?