Mr Johnson is, as it were, a walking dictionary.
- Bay Johnson, adeta, yürüyen bir sözlüktür.
He is, so to speak, a walking dictionary.
- Tabiri caizse, o yürüyen bir sözlüktür.
When riding the escalator, please hold the handrail and stand inside the yellow line.
- Yürüyen merdivene binerken lütfen tırabzanı tut ve sarı çizginin içinde dur.
People who are not in a hurry stand on the right side of the escalator.
- Acelesi olmayan insanlar yürüyen merdivenin sağ tarafında durur.
We've walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
She was so tired that she couldn't walk.
- Ayrıca o çok yoruldu, yürüyemiyor.
Walking is good exercise.
- Yürümek iyi egzersizdir.
She likes walking alone.
- O yalnız yürümeyi sever.
In order to swim, you have to learn to tread water first.
- Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.
Do not walk outside this area.
- Bu alanın dışında yürümeyin.