vermeye

listen to the pronunciation of vermeye
Türkçe - İngilizce
to give
vermeye ikna etmek
coax smth. out of smb
ver
give

Give it to me, please. - Onu bana ver, lütfen.

I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue. - Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.

ver
(Bilgisayar) export

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

ver
(Bilgisayar) issue

I voted for the bond issue. - Tahvil ihracı lehinde oy verdim.

I can't answer this question. I don't know anything about those issues. - Ben bu soruya cevap veremem. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

ver
(Bilgisayar) export as
ver
{f} given

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

ver
{f} rendering
ver
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

ver
{f} giving

Television is a very important medium for giving information. - Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.

Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves. - Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.

ver
gave

She gave him a watch. - O, ona bir saat verdi.

She gave him a clock. - O, ona bir saat verdi.

ver
{f} grant

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

ver
brought forth
ver
mete out
ver
favour with
ver
bestow

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine! - Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!

ver
bring forth
ver
granted

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

cevap vermeye istekli olmak
be responsive
cevap vermeye tenezzül etmemek
vouchsafe smb. no answer
fırına vermeye hazır
ovenready
karar vermeye zorlamak
worry smb. into a decision
ver
seise
ver
favourwith
ver
reach

Tom thought about reaching for his gun, but decided not to. - Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

ver
cede
zarar vermeye niyetli olmak
have designs on
zarar vermeye niyetli olmak
have designs against
Türkçe - Türkçe

vermeye teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

VER
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
VER
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
İngilizce - Türkçe

vermeye teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

ver
(Bilgisayar) sürüm

Bu kitabın hem sert hem de yumuşak kapak sürümleri mevcuttur. - The book is available in both hard and soft-cover versions.

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.