Onun mutlak gücü var.
 - He has absolute power.
Tom mutlak bir dürüstlük insanıdır.
 - Tom is a man of absolute sincerity.
Tom mutlak bir dürüstlük insanıdır.
 - Tom is a man of absolute sincerity.
Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
 - The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.
 - The rumor proved to be an absolute lie.
Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.
 - I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up.
Her şekilde, kesinlikle mükemmelsin.
 - You're absolutely perfect, in every way.