Bugün parlatmak için bizim günümüzdür.
- Today is our day to shine.
Bu oda bol güneş ışığı alır.
- This room gets a lot of sunshine.
Güneş ışığı insanları dışarı çıkmaya özendirdi.
- The sunshine tempted people out.
Güneş rengini artırdı.
- The sunshine improved his color.
Güneş ışığı insanları dışarı çıkmaya özendirdi.
- The sunshine tempted people out.
Güneş ışığı insanları dışarı çıkmaya özendirdi.
- The sunshine tempted people out.
Güneş rengini artırdı.
- The sunshine improved his color.
Bugün parlatmak için bizim günümüzdür.
- Today is our day to shine.
Ayakkabılarımı iyice parlat.
- Give my shoes a good shine.
Susan babasının ayakkabılarını parlattı.
- Susan shined her father's shoes.
Ayakkabılarımı cilalamak zorundayım.
- I have to shine my shoes.
Beyaz ışık prizmada parladığı zaman, ışık tüm renklerine ayrılır.
- When white light shines through a prism, the light is separated into all its colors.
Işık karanlıkta parlar.
- The light shines in the darkness.
Ayakkabılarımı cilalamak zorundayım.
- I have to shine my shoes.
Tom ayakkabılarını cilaladı.
- Tom shined his shoes.
OK, sunshine, listen up and listen good. There's five vandalised telephone boxes out there and I know you're responsible.
We moved out of the shade and into the sunshine.
I enjoyed the sunshine of her smile.
We were warmed by the bright sunshine.
Because of the sunshine law, we could go to the planning meeting.
Alright sunshine, safe to cross now.