I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar tam Mary gibi bir kızla çıkıyordum.
Have a good time on your date.
- Randevunda iyi zaman geçir.
Some read books just to pass time.
- Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
What time will you be back?
- Ne zaman geri döneceksin?
Which endings does this verb have in the present tense?
- Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
I am always tense before I get on an airplane.
- Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
Please drop in at my house when you have a moment.
- Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.
From the moment he arrived there, he kept on bothering his doctor to tell him when he would be able to go home.
- Oraya vardığı andan itibaren, eve ne zaman gidebileceğini kendisine söylemesi için doktoru rahatsız etmeye devam etti.
Tom has lived in Boston since then.
- Tom o zamandan beri Boston'da yaşamaktadır.
I haven't seen her since then.
- O zamandan beri onu görmedim.
She has remained abroad ever since.
- O zamandan beri yurt dışında kalmaktadır.
Tom came to Japan three years ago and has been living here ever since then.
- Tom üç yıl önce Japonya'ya geldi ve o zamandan beri burada yaşamaktadır..
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa ingilizceyi çevirmek iki saatten daha fazla zamanımı aldı.
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa İngilizce çevirmek iki saatten fazla zamanımı aldı.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duşta şarkı söyler.
I often study while listening to music.
- Müzik dinlediğim zaman sık sık çalışırım.
Every time I hear that song, I think of my high school days.
- O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağışlı sezon ne zaman başlar?
Tax season is a very busy time of year for accountants.
- Vergi sezonu muhasebeciler için yılın en meşgul zamanıdır.
When do you usually go to bed?
- Genellikle ne zaman yatarsın?
When will you return?
- Ne zaman geri döneceksin?
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
Tom occasionally visited Mary at her parents' house.
- Tom zaman zaman Mary'yi anne babasının evinde ziyaret eder.
He doesn't travel much apart from occasional business trips.
- O zaman zaman iş gezilerinin dışında çok seyahat etmez.
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
It's been quite ages since we last met.
- Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.
Ten years is a really long period of time.
- On yıl gerçekten uzun bir zaman aralığıdır.
The students' lunch period is from twelve to one.
- Öğrencilerin öğlen yemeği zamanı saat on ikiden saat bire kadardır.
I'm sick and tired of you always parking in my space.
- Her zaman benim yerime park etmenden bıktım.
Mariner 10 was the first space probe to visit Mercury. It was also the first probe to visit two planets - Venus and Mercury.
- Mariner 10, Merkür'ü ziyaret eden ilk uzay sondasıydı. Aynı zamanda, iki gezegeni -Venüs ve Merkür- ziyaret eden ilk sondaydı.
In Viking times Greenland was greener than today.
- Viking zamanında, Grönland bugünkünden daha yeşildi.
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
- Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
Everytime I look at him, he smiles.
- Ona ne zaman baksam gülümser.
In my opinion, Twitter is a waste of time.
- Bence Twitter bir zaman kaybıdır.
The event was forgotten in progress of time.
- Zamanın ilerlemesiyle olay unutuldu.
Ten years is a long time.
- On yıl uzun bir zamandır.
We have a lot of snow at this time of the year.
- Yılın bu zamanında bir sürü karımız var.
Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
- Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.
Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.