I've always dated older women.
- Her zaman yaşlı kadınlarla flört ettim.
I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar tam Mary gibi bir kızla çıkıyordum.
What time will you be back?
- Ne zaman geri döneceksin?
Imagine that you had a time machine.
- Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
It is even becoming accepted even in exam-English that that called simple future tense does not exist.
- Basit gelecek zaman denilen şey İngilizce sınavında kabul edilse bile, o mevcut değildir.
Which endings does this verb have in the present tense?
- Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
From the moment he arrived there, he kept on bothering his doctor to tell him when he would be able to go home.
- Oraya vardığı andan itibaren, eve ne zaman gidebileceğini kendisine söylemesi için doktoru rahatsız etmeye devam etti.
Please drop in at my house when you have a moment.
- Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa ingilizceyi çevirmek iki saatten daha fazla zamanımı aldı.
Is it possible for you to come to the office an hour earlier than usual tomorrow?
- Yarın her zamankinden bir saat daha erken ofise gelmen mümkün mü?
He kept smoking all the while.
- O her zaman sigara içmeye devam etti.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duşta şarkı söyler.
I read a newspaper every day so that I may keep up with the time.
- Zamana ayak uydurabileyim diye her gün gazete okurum.
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
- Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
I wonder when the rainy season will end.
- Yağışlı sezonun ne zaman biteceğini merak ediyorum.
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağışlı sezon ne zaman başlar?
When can I swim here?
- Ne zaman burada yüzebilirim?
We'll do it when we have time.
- Zamanımız olduğunda onu yapacağız.
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
He occasionally visited me.
- O, zaman zaman beni ziyaret etti.
Even now there are occasional aftershocks.
- Şimdi bile zaman zaman artçı şoklar var.
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
- Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently.
- Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.
Ten years is a really long period of time.
- On yıl gerçekten uzun bir zaman aralığıdır.
If geometry is the science of space, what is the science of time?
- Geometri uzay bilimi ise, zaman bilimi nedir?
Between space and time.
- Uzay ve zaman arasında.
He's behind the times in his methods.
- O metotlarında zamanın gerisindedir.
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
- Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
Everytime I look at him, he smiles.
- Ona ne zaman baksam gülümser.
In my opinion, Twitter is a waste of time.
- Bence Twitter bir zaman kaybıdır.
It's a waste of time to stay longer.
- Daha uzun kalmak zaman kaybıdır.
What time of year do you usually like to spend time on the beach?
- Yılın hangi zamanında genellikle sahilde zaman geçirmek istersin?
We had a lot of snow about this time last year.
- Geçen yıl yaklaşık bu zaman çok fazla kar vardı.
Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
- Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.