uçan

listen to the pronunciation of uçan
Турецкий язык - Английский Язык
flying

We saw a flying saucer. - Biz bir uçan daire gördük.

He saw a UFO flying last night. - Dün gece uçan bir UFO gördü.

flyer
volant
roving
a) flying b) volatile, fugitive
airborne
flown
volatile
fugitive
on the wing
flying to
{i} point

You should never aim a laser pointer at an airplane or helicopter. - Bir uçağa ya da helikoptere asla bir lazer işaretleyici doğrultmamalısın.

From a statistical point of view, a plane flight is much safer than a car trip. - İstatistiklere göre uçakla gitmek, arabayla gitmekten çok daha güvenlidir.

end

NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents. - NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.

Wash eggplants and cut their endings. - Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.

{i} tip

Tom slipped quietly into his clothes and tiptoed out of the room. - Tom sessizce elbiselerini giydi ve ayak uçlarına basarak odadan çıktı.

Tom tiptoed into the room. - Tom parmak uçlarına basarak odaya girdi.

edge

He stood on the edge of the cliff. - O, uçurumun kenarında durdu.

Tom went to the edge of the cliff. - Tom uçurumun kenarına gitti.

uçan daire
Unidentified Flying Object; UFO
uçan daire
Unidentified flying object (UFO)
uçan süpürge
Flying broom
uçan tilki
flying fox
uçan bomba
robot
uçan bomba
doodle bug
uçan canlı
flier
uçan cisim
flying object
uçan daire
flying saucer
uçan daire
unidentified flying object
uçan hafif bulut
rack
uçan kuşa borcu olmak
to be up to one's ears/eyes in debt
uçan kuşa borçlu olmak
be up to one's ears in debt
uçan kuştan medet ummak
to grasp at straws
uçan kül
flue dust, fly ash
uçan sincap
flying squirrel
extreme

The town is located in the extreme north of Japan. - Kasaba Japonya'nın en uç kuzeyindedir.

Fadil went to extremes to cover up his greed. - Fadıl açgözlülüğünü örtmek için uçlara gitti.

bit

Our flying time tonight will be just under 6 hours, but I'll see if I can speed things up a bit. - Bu gece uçuş saatimiz 6 saatin altında olacak, ancak bazı şeyleri biraz hızlandırabilip hızlandıramayacağımızı göreceğiz.

coast

The plane rose sharply before leveling off as it left the coast. - Uçak sahilden ayrılırken düz uçuşa geçmeden önce hızla yükseldi.

{i} top
{s} peak
closing
{i} pole
lip
{f} fly

Words fly away, the written remains. - Söz uçar, yazı kalır.

Can you teach me how to fly? - Bana nasıl uçacağımı öğretebilir misin?

bilinmeyen uçan cisimler
unidentified flying objects
sevinçten uçan
jubilant
(Gıda,Teknik) nozzle
(Dilbilim) margin
(Biyokimya) ultimate

His Noodliness, the Flying Spaghetti Monster is the ultimate truth in the universe. - Onun Noodliness'i, Uçan Spagetti Canavarı evrende nihai gerçektir.

lead

Tom wanted a pencil with a softer lead. - Tom daha yumuşak uçlu bir kurşun kalem istedi.

(Otomotiv) pin

You could hear a pin drop. - Sinek uçsa duyabilirsin.

It was so quiet you could hear a pin drop. - O kadar sessizdi ki sinek uçsa duyabilirdın.

extremal
(Argo) hardcore
nose
terminus
tail end
(Denizbilim) boundry
pen-nib
(İnşaat) blade
(Askeri) point bar
summit
nib
{i} butt

She observed how butterflies fly. - O, kelebeklerin nasıl uçtuğunu gözledi?

Brilliant butterflies flew hither and thither. - Parlak kelebekler oradan oraya uçtu.

{f} flown

If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times. - Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.

An airplane had flown over the mountain. - Bir uçak dağ üzerinden uçtu.

{f} flying

I saw a flock of birds flying aloft. - Havada uçan bir kuş sürüsü gördüm.

The cost of flying overseas has risen with the cost of fuel. - Yakıt maliyetinden dolayı deniz aşırı ülkelere uçuş maliyet arttı.

spout
limit
flew

She flew to Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya uçtu.

We flew from London to New York. - Londra'dan New York'a uçtuk.

tipping
barb
alçaktan uçan pilot
hedgehopper
belirlenemeyen uçan cisim
UFO
belirlenemeyen uçan cisim
unidentified flying object
bilinmeyen uçan cisim
unknown flying object
erken uçan yarasa
noctule
kanat çırparak uçan uçak
orthopter
kanat çırparak uçan uçak
ornithopter
mutluluktan uçan
up in the air
planöre bağlı uçan kimse
hang-glider
sesten hızlı uçan uçak
subsonic
sevinçten havalara uçan
euphoric
sevinçten uçan
exultant
tanımlanamayan uçan cisim
unidentified flying object
terminal
end, extremity; tip
tip; point; extremity, end; pen-nib; reason
toe
tail

The tail at the rear of the plane provides stability. - Uçağın arkasındaki kuyruk denge sağlar.

The International Sun-Earth Explorer 3 (ISEE-3) spacecraft made the first ever direct cometary measurements on September 11, 1985 as it flew through the tail of Comet Giacobini-Zinner. - Uluslararası Sun-Earth Explorer 3 uzay gemisi kuyruklu yıldız Giacobini-Zinner'in kuyruğu boyunca uçarken 11 Eylül 1985'te ilk doğrudan kuyruklu yıldız ölçümleri yaptı.

the extreme

The town is located in the extreme north of Japan. - Kasaba Japonya'nın en uç kuzeyindedir.

point (of a sharply pointed instrument)
hist. march, borderland
extremity
apex
tab
cusp
ending

Wash eggplants and cut their endings. - Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.

endpiece
Турецкий язык - Турецкий язык
Antalya'nın Serik ilçesi yakınlarında bir şelale
uçan tilki
(Hayvan Bilim, Zooloji) Bir yarasa türü
uçan daire
Ne olduğu, nereden geldiği bilinmeyen, başka gezegenlerden uçup gelerek dünyamızda görüldüğü sanılan, yassı yuvarlak biçimde uçan araç
uçan kale
Stratejik amaçlarla İkinci Dünya Savaşı'nda kullanılmış olan Amerikan ağır bombardıman uçaklarına verilen ad
uçan kefal
bakınız: uçar kefal
uçan top
Voleybol
cunda
gunçul
Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktası: "Bu resmin iki gözü bir makasın ucu ile oyulmuştu."- A. Gündüz
Bir yerin en kenarda kalan bölümü
Bir şeyin kenarı: "Kırk kişilik bir masanın bir ucunda, üç kişiyiz."- R. H. Karay
Sınır boyu
Sebep
Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktası
Bir şeyin kenarı
Uzun bir şeyin baş veya son noktası
Bir uzaklığın son noktası: "İstikbal bu yolun ucundan bir güneş gibi doğuyor."- F. R. Atay
Bir şeyin başı, tepesi
Bir uzaklığın son noktası
Türk devletlerinde genel olarak sınır boylarındaki eyalet ve sancaklara verilen ad
Bir şeyin başı, tepesi: "Ayaklarının ucuna basarak beşiğin yanına geldi."- H. E. Adıvar
Amaç, gaye
uçan
Избранное