Ona ne kadar memnuniyetsiz olduğumu söyle.
 - Tell him how displeased I am.
Eski insanlar kuraklıkların ve depremlerin Tanrıların memnuniyetsizlikleri anlamına geldiklerini düşünürlerdi.
 - Ancient people thought that droughts and earthquakes meant that the gods were displeased.
Tom Mary'nin dargın olduğunu söyledi.
 - Tom said Mary was displeased.
Tom Mary'nin dargın olduğunu düşünüyor.
 - Tom thinks Mary is displeased.
O, kaynanasını gücendiren bir şey söylediği için için için pişman oldu.
 - She bitterly regretted having said something that displeased her mother-in-law.
Tom hoşnutsuz olduğumu biliyordu.
 - Tom knew that I was displeased.
Tom hoşnutsuz görünüyor.
 - Tom seems displeased.
Tom'a ne kadar kırgın olduğumu söyle.
 - Tell Tom how displeased I am.
Sanırım Tom kırgın olabilir.
 - I think Tom might be displeased.