sağlar

listen to the pronunciation of sağlar
Турецкий язык - Английский Язык
allows for
provides for
enables

The property left him by his father enables him to live in comfort. - Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.

His salary enables him to live in comfort. - Maaşı onun konfor içinde yaşamasını sağlar.

allows

The Eurail pass allows for unlimited travel inside Europe. - Eurail geçişi, Avrupa'da sınırsız seyahat imkanı sağlar.

Truth is like the sun! It allows us to see everything, but does not let us observe it. - Gerçek güneş gibidir! Her şeyi görmemizi sağlar, ancak gözlemlememize izin vermez.

sağ
right

I order you to turn right. - Sana sağa dönmeni emrediyorum

Did the error occur right from the start or later on? - When? - Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?

sağ
alive

I know you're upset about your car being totaled, but you weren't injured and you should be thankful to be alive. - Arabanın parçalanması hakkında üzgün olduğunu biliyorum fakat yaralanmadın ve sağ olduğuna şükretmelisin.

The doctors thought he was dead, but today he is still alive and healthy, and has a job and a family. - Doktorlar onun öldüğünü düşünmüştü ama o bugün hâlâ hayatta ve sağlıklı ve bir işi ve bir ailesi var.

sağla
provide

If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence. - İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.

She provided the traveler with food and clothing. - O, yolcuya yiyecek ve giyecek sağladı.

sağ
abate
sağ
(Otomotiv) direction indicator
sağ
(Politika, Siyaset) the right

In America cars drive on the right side of the road. - Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.

The rightmost lane is now under construction. - En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.

sağ
pure

The air by the sea is pure and healthy. - Deniz havası saf ve sağlıklıdır.

sağ
living

The poor girl made a living by selling flowers. - Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.

Tom drives a truck for a living. - Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürmektedir.

sağ
able-bodied
sağ
dexter
sağla
made available to
sağla
enable to be
sağla
{f} enabling
sağla
{f} stand by
sağla
{f} supply

Can you supply me with all I need? - Bütün ihtiyaç duyduklarımı bana sağlayabilir misin?

Supply me with this information as soon as possible. - En kısa sürede bana bu bilgiyi sağlayın.

sağla
provide for

He is unable to provide for his family. - O, ailesinin geçimini sağlayamaz.

Young as he is, he has a large family to provide for. - O,genç olduğu için,geçimini sağlayacak büyük bir aileye sahip.

sağla
make available to
sağla
{f} provided

Team members are provided with equipment and uniforms. - Takım üyelerine ekipman ve üniforma sağlanmaktadır.

She provided for her old age. - Onun yaşlılığında geçimini sağladı.

sağla
employ

The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees. - Şirket tüm çalışanları için sağlık bakımı ve hayat sigortası avantajları sağlar.

Japanese companies generally provide their employees with uniforms. - Japon şirketleri genellikle çalışanlarına üniforma sağlar.

sağla
provide with
sağla
enable to
sağla
lay on
sağla
supply with
sağla
{f} supplying

They were accused of supplying arms to terrorists. - Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.

sağ
right, (someone, something) who/which is on the right-hand side, dexter
sağ
right, the right-hand side
sağ
right hand

Tom has something in his right hand. - Tom'un sağ elinde bir şeyi var.

Raise your right hand. - Sağ elinizi kaldırın.

sağ
alive; sound, healthy; unadulterated, unmixed, pure katkısız
sağ
right wing

I have a right wing neighbor. - Sağ görüşlü bir komşum var.

sağ
offside
sağ
right in

Sami fired right into Layla's head. - Sami, Leyla'nın kafasının sağına doğru ateş etti.

If you turn right, City Hall will be right in front of you. - Belediye binası, sağa dönünce hemen karşınızda.

sağlarlar
provide that
sağ
pol. rightist, right-wing
sağ
pol. right wing
sağ
hoof
sağ
whole

It took me a whole year to recover my health. - Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.

All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living. - Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır.

sağla
supplies

This lake supplies our city with water. - Bu göl kentimize su sağlamaktadır.

The Red Cross constantly supplies food to the disaster areas. - Kızıl Haç afet bölgelerine sürekli olarak gıda sağlar.

sağla
procure
sağla
providewith
sağla
enable

The coffee enabled me to stay awake during the dull concert. - Sıkıcı bir konser sırasında, kahve benim uyanık kalmamı sağladı.

This bird's large wings enable it to fly very fast. - Bu kuşun büyük kanatları onun çok hızlı uçmasını sağlar.

sağla
providefor
sağla
enableto
sağla
layon
Турецкий язык - Турецкий язык
sağlar
Избранное