sağlar

listen to the pronunciation of sağlar
التركية - الإنجليزية
allows for
provides for
enables

His salary enables him to live in comfort. - Maaşı onun konfor içinde yaşamasını sağlar.

The property left him by his father enables him to live in comfort. - Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.

allows

The Eurail pass allows for unlimited travel inside Europe. - Eurail geçişi, Avrupa'da sınırsız seyahat imkanı sağlar.

This programme allows you to stay informed. - Bu program sizin bilgili kalmanızı sağlar.

sağ
right

Did the error occur right from the start or later on? - When? - Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?

In America cars drive on the right side of the road. - Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.

sağ
alive

The doctors thought he was dead, but today he is still alive and healthy, and has a job and a family. - Doktorlar onun öldüğünü düşünmüştü ama o bugün hâlâ hayatta ve sağlıklı ve bir işi ve bir ailesi var.

I can't help thinking my father is still alive. - Babamın hâlâ sağ olduğunu düşünmeden edemiyorum.

sağla
provide

If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence. - İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.

The government will provide interest-free loans to firms that participate in the program. - Hükümet programa katılan firmalara faizsiz kredi sağlayacak.

sağ
abate
sağ
(Otomotiv) direction indicator
sağ
(Politika, Siyaset) the right

The rightmost lane is now under construction. - En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.

In America cars drive on the right side of the road. - Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.

sağ
pure

The air by the sea is pure and healthy. - Deniz havası saf ve sağlıklıdır.

sağ
living

He makes a living as a salesman. - Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.

The poor girl made a living by selling flowers. - Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.

sağ
able-bodied
sağ
dexter
sağla
made available to
sağla
enable to be
sağla
{f} enabling
sağla
{f} stand by
sağla
{f} supply

Cows supply us with milk. - İnekler bize süt sağlar.

Can you supply me with all I need? - Bütün ihtiyaç duyduklarımı bana sağlayabilir misin?

sağla
provide for

He has a large family to provide for. - Geçimini sağlaması gereken büyük bir ailesi var.

They had a lot of children to provide for. - Onların, geçimini sağlayacak bir sürü çocukları vardı.

sağla
make available to
sağla
{f} provided

We provided them with money and clothes. - Biz onlara para ve giysi sağladık.

She provided for her old age. - Onun yaşlılığında geçimini sağladı.

sağla
employ

The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees. - Şirket tüm çalışanları için sağlık bakımı ve hayat sigortası avantajları sağlar.

Japanese companies generally provide their employees with uniforms. - Japon şirketleri genellikle çalışanlarına üniforma sağlar.

sağla
provide with
sağla
enable to
sağla
lay on
sağla
supply with
sağla
{f} supplying

They were accused of supplying arms to terrorists. - Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.

sağ
right, (someone, something) who/which is on the right-hand side, dexter
sağ
right, the right-hand side
sağ
right hand

Tom has something in his right hand. - Tom'un sağ elinde bir şeyi var.

Tom is left-handed, but he writes with his right hand. - Tom solaktır, ancak sağ eliyle yazar.

sağ
alive; sound, healthy; unadulterated, unmixed, pure katkısız
sağ
right wing

I have a right wing neighbor. - Sağ görüşlü bir komşum var.

sağ
offside
sağ
right in

Sami fired right into Layla's head. - Sami, Leyla'nın kafasının sağına doğru ateş etti.

If you turn right, City Hall will be right in front of you. - Belediye binası, sağa dönünce hemen karşınızda.

sağlarlar
provide that
sağ
pol. rightist, right-wing
sağ
pol. right wing
sağ
hoof
sağ
whole

It took me a whole year to recover my health. - Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.

You're young. You have your whole life ahead of you. - Sen gençsin. Senin önünde sağlıklı bir hayat var.

sağla
supplies

The cow supplies us with milk. - İnek bize süt sağlamaktadır.

The river supplies cities and villages with water. - Nehir şehirlere ve köylere su sağlar.

sağla
procure
sağla
providewith
sağla
enable

This bird's large wings enable it to fly very fast. - Bu kuşun büyük kanatları onun çok hızlı uçmasını sağlar.

The coffee enabled me to stay awake during the dull concert. - Sıkıcı bir konser sırasında, kahve benim uyanık kalmamı sağladı.

sağla
providefor
sağla
enableto
sağla
layon
sağlar
المفضلات