parçalı

listen to the pronunciation of parçalı
Турецкий язык - Английский Язык
in piece
Partly as in 'parçalı bulutlu'
pieced
biting or insinuating (remark)
partite
splintery
sectional
patchwork, patchworked (piece of cloth)
(something) made up of (so many) pieces
(Meteoroloji) scattered
partial
bitty
fragmental
split
segmentary
articulated
parça
piece

Give me two pieces of chalk. - Bana iki parça tebeşir ver.

I bought three pieces of furniture. - Ben üç parça mobilya satın aldım.

parça
part

Music is an important part of my life. - Müzik, hayatımın önemli bir parçasıdır.

Mother divided the cake into three parts. - Anne pastayı üç parçaya böldü.

parçalı bulutlu
Partly cloudy
parçalı bohça
patchwork cloth
parçalı bohça gibi
(something) which is a mishmash
parçalı bulmaca
jigsaw puzzle
parçalı bulutlu gökyüzü
mackerel sky
parçalı yorgan
patchwork quilt
parçalı zincir
split link
parçalı örtü
patchwork
parça
bit

Tom brushed a bit of dirt off of his hat. - Tom şapkasındaki bir parça kiri fırçaladı.

When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them. - Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.

parça
fragment

The priceless china shattered into fragments. - Paha biçilmez porselen parçalara ayrıldı.

It looks like your hard disk is fragmented. - Sabit disk parçalanmış gibi görünüyor.

parça
passage

The following passage is a quotation from a well-known fable. - Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.

Read this passage and translate it into Japanese. - Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.

parça
{i} component

He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside. - İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.

parça
{i} catch
parça
segment
parça
cake

Cutting a cake into equal pieces is rather difficult. - Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.

Tom cut his sister a piece of cake. - Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.

parça
lump

He gave him a lump of silver as big as his head. - Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.

Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there. - Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.

parça
portion

I'd like a large portion, please. - Lütfen, büyük bir parça istiyorum.

parça
{i} scrap

Mary is scraping her heels. - Mary topuklarını parçalıyor.

I wrote down his phone number on a scrap of paper. - Onun telefon numarasını bir kâğıt parçasına yazdım.

parça
{i} item

Your item will be shipped as soon as possible. - Parçanız en kısa sürede gönderilecektir.

These fragile items must be insured against all risks. - Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.

üç parçalı
tripartite
parça
{i} fraction
parça
clip
parça
stretch

The dough broke up when Tom tried to stretch it. - Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı.

parça
(Politika, Siyaset) extract
parça
length
parça
chop

Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread. - Çatal ve çubuklardan önce, insanlar genellikle düz bir parça ekmek ile yemek yerdi.

And the servant came and chopped the Tree into little pieces. - Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.

parça
clump
parça
clod
parça
slug 
parça
pass

Read this passage and translate it into Japanese. - Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.

There is a limit of two pieces of luggage for each passenger. - Her yolcu için iki parça bagaj limiti vardır.

parça
slice

Would you slice me a piece of ham, please? - Bana bir parça jambon dilimler misin?

parça
(Bilgisayar) parts

Mother divided the cake into three parts. - Annem pastayı üç parçaya böldü.

Tom is making spare parts in a car factory. - Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.

parça
song

Did you listen to her new song? - Onun yeni parçasını dinledin mi?

parça
{i} moiety
parça
particle

Gravity is a force of attraction that exists between any two masses, any two bodies, or any two particles. - Yer çekimi herhangi iki kütle, herhangi iki organ ya da herhangi iki parçacık arasında olan bir çekim kuvvetidir.

Each kind of atom has a certain unique number of particles called protons, neutrons, and electrons in it. - Her tür atomun içinde protonlar, nötronlar ve elektronlar denilen belirli benzersiz parçacıkları vardır.

parça
(Muzik) pieces

There were four pieces of furniture in the room. - Odada dört parça mobilya vardı.

I bought three pieces of furniture. - Ben üç parça mobilya satın aldım.

parça
snippet
parça
quote
parça
slide
parça
chapter
parça
chick

On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas. - Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.

parça
dibs
parça
article

Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English. - İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.

parça
cut

Tom cut his finger on a piece of glass. - Tom bir cam parçası ile parmağını kesti.

Tom cut his sister a piece of cake. - Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.

parça
grain
parça
snatch
parça
dollop
parça
ounce

It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity. - Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.

parça
cantle
parça
unit

Tom didn't know that Hawaii was part of the United States. - Tom Hawaii'nin ABD'nin bir parçası olduğunu bilmiyordu.

Scotland is part of the United Kingdom. - İskoçya Birleşik Krallığın parçasıdır.

parça
section
parça
jot
parça
slug
parça
bar

I can rip you apart with my bare hands. - Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.

Can you break an apple in half with your bare hands? - Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?

parça
text
parça
quotation

The following passage is a quotation from a well-known fable. - Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.

parça
gusset
parça
iota
parça
track

Possibly the fossilized tracks belong to animals of the Jurassic period. - Muhtemelen fosilleşmiş parçalar jura dönemi hayvanlarına aittir.

I found the track of the tire. - Lastik parçasını buldum.

parça
{i} tool

I fixed the flashlight using a small tool. - Ben küçük bir parça kullanarak el fenerini onardım.

A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces. - Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.

ayrılabilir parçalı mobilya
sectional furniture
beş parçalı
quinate
birkaç parçalı mobilya
sectional furniture
dört parçalı
quadripartite
dört parçalı yaprak
quatrefoil
iki eşit parçalı
bifid
iki parçalı
two-piece
iki parçalı
bipartite
parça
attachment
parça
used as a counting word: beş parça kumaş five lengths of cloth
parça
piece (of literature, music, fine art); passage (from a piece of literature, music, or fine art)
parça
member
parça
driblet
parça
slang hashish, hash
parça
(Hukuk) article, component, fragment
parça
patch

Tom has a patch of gray in his hair. - Tom'un saçında bir parça gri var.

parça
slang pretty woman, nice piece of goods
parça
piece; fragment; bit
parça
a poor substitute for ..., a worthless thing that goes by the name of ...: bu hekim parçası this worthless individual who's supposed to be a doctor
parça
(et) gobbet
parça
batch
parça
dribblet
parça
item (in a set of several items)
parça
morsel
parça
piece; bit; fragment; particle; component; morsel; item; part; piece, song; chick; quotation, quote, passage
parça
shred

Tom put a bag of shredded cheese into his shopping cart. - Tom alışveriş sepetine bir kutu parçalanmış peynir koydu.

Tom shredded the lettuce. - Tom marulu parçaladı.

parça
(Nükleer Bilimler) substrates
parça
division
parça
remnant
parça
tablet
parça
versicle
parça
flake
parça
dregs
parça
clast
parça
smithereen
parça
fritter
parça
avulsion
parça
gobbet
parça
(İnşaat) armature
parça
gob
tek parçalı
one-piece, single-piece
üç parçalı
ternate
üç parçalı
three-piece
üç parçalı
ternary
üç parçalı tablo
triptych
üç parçalı şey
tern
Турецкий язык - Турецкий язык
Birden çok parçadan oluşmuş
parçalı bohça
Renk renk ve çeşit çeşit kumaş parçaları birbirine eklenerek yapılan bohça
Parça
(Osmanlı Dönemi) PERGÂLE
Parça
(Osmanlı Dönemi) HUZVE
Parça
(Osmanlı Dönemi) HABBE
Parça
(Osmanlı Dönemi) FİRZE
Parça
lime
Parça
(Osmanlı Dönemi) FİLK
Parça
(Osmanlı Dönemi) FİRK
parça
Birkaçı bir araya gelince bir bütünü oluşturan şeylerin her biri
parça
"benzeri", "bir örneği" gibi anlamlarda kullanılır
parça
Belirtilen durumunda bazen küçümseme ve değersiz sayma anlatır: "Bir çoban parçasısın, olmasa bile koyun / Daima eğeceksin başkalarına boyun."- K. Kamu
parça
Kısa bir süre
parça
Bir bütünden kopma, kırılma, yırtılma vb. yoluyla ayrılmış bölüm: "Alınacakları bir gece önceden küçük bir karton parçasına yazmıştır."- H. Taner
parça
Müzik eseri
parça
Sayı sıfatıyla "tane" anlamına gelir
parça
Tane. Edebiyat eserinin bir bölümü: "Hayatımın en acı ve tatlı saatleri bunun başında geçti, eserimin en güzel parçalarını onun kenarında yazdım
parça
Bir müzik eserinden alınmış tam bir bölüm
parça
Ay parçası, elmas parçası gibi deyimlerde "benzeri", "bir örneği" gibi anlamlarda kullanılır
parça
Edebiyat eserinin bir bölümü
parça
Belirtilen durumunda bazen küçümseme ve değersiz sayma anlatır
parça
Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey
parça
Bir bütünden kopmak, kırılmak, yırtılmak vb. yoluyla ayrılmış bölüm
parça
Güzel, alımlı kız veya kadın
parça
Az bir miktar
parçalı
Избранное