We applauded the performer.
- Biz oyuncuyu alkışladık.
The design of the theatre enabled the audience to get up close and personal with the performers.
- Tiyatronun dizaynı, seyircilerin oyuncularla daha yakınlaşıp, özel bir bağ kurmalarını mümkün kıldı.
Charlie Chaplin is an actor.
- Charlie Chaplin bir oyuncudur.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
I hear that you are a good tennis player.
- Ben, iyi bir tenis oyuncusu olduğunu duyuyorum.
He grew up to be a college football player.
- O bir üniversite futbol oyuncusu oldu.
Ferrets are playful and curious.
- Yaban gelincikleri oyuncu ve meraklıdırlar.
They were so playful.
- Onlar çok oyuncuydular.
What is the average height of the players?
- Oyuncuların boy ortalaması nedir?
The coach called off the game because many of the players were down with the flu.
- Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.
Mary considered herself a gamer.
- Mary kendini bir oyuncusu olarak gördü.
I wanna marry a gamer girl.
- Oyuncu bir kızla evlenmek istiyorum.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
These games are listed under the adult category.
- Bu oyunlar yetişkin kategorisi altında listelenmiş.
Your substitute has already been picked out.
- Sizin yedek oyuncunuz zaten seçildi.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
The actress said that she was engaged to a banker.
- Kadın oyuncu, bir bankerle nişanlandığını söyledi.
Tom fell in love with a young actress.
- Tom genç bir kadın oyuncuya aşık oldu.
Would you like to see a live performance of a play with me Saturday?
- Cumartesi günü benimle bir oyunun canlı performansını görmek ister misin?
The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field.
- Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.
The actor was on the stage for most of the play.
- Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
I trained the dog to do tricks.
- Oyun yapması için köpeği eğittim.
It is no use trying to play a trick on me.
- Bana oyun oynamaya çalışmanızın faydası yok.
Jane has been acting in films since she was eleven.
- On bir yaşından beri, Jane filmlerde oyunculuk yapıyor.
Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
Just then, the workers in the park brought over some small playing cards.
- Tam o sırada parktaki işçiler bazı küçük oyun kartları getirdiler.
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
If our last batter had not hit a home run, team would have lost the game.
- Eğer bizim son topa vuran oyuncumuz tur vuruşu yapmasaydı, takım oyunu kaybederdi.
The umpire called the batter out.
- Hakem topa vuran oyuncuya seslendi.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
Tom is a very good bowler.
- Tom çok iyi bir top atan oyuncudur.
You're a very good bowler.
- Sen çok iyi bir top atan oyuncusun.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
A friend of mine showed me all the dolls he had bought abroad.
- Arkadaşlarımdan biri yurt dışında aldığı bütün oyuncak bebekleri bana gösterdi.
He showed me the manuscript of his new play.
- O, yeni oyununun el yazmasını bana gösterdi.
Do I look like an actor?
- Bir erkek oyuncu gibi görünüyor muyum?
Leonardo DiCaprio won the Oscar for best actor for his role as Hugh Glass in The Revenant.
- Leonardo DiCaprio, Hayalet filminde Hugh Glass rolüyle en iyi erkek oyuncu dalında Oscar kazandı.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.