O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.
- It's a living being, so of course it shits.
Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
- Most living creatures in the sea are affected by pollution.
Ben Berlin'de bir Alman aile ile yaşayarak bir hafta geçirdim.
- I spent a week in Berlin living with a German family.
Yaşamımın geri kalanını Tom'la yaşayarak harcayamam.
- I can't spend the rest of my life living with Tom.
Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
- Most living creatures in the sea are affected by pollution.
Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.
- I have a friend living in London.
Tom bir sokak müzisyeni olarak geçinmeyi zor buldu.
- Tom found it hard to make a living as a street musician.
Onlar geçinmeyi zor buldu.
- They found it difficult to earn a living.
Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.
- He makes a living as a salesman.
Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürmektedir.
- Tom drives a truck for a living.
Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.
- Tom started to feel like his life wasn't worth living.
Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
- He earns his living by teaching English.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
Sizinle yaşamayı seviyorum.
- I love living with you.
Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.
- The poor girl made a living by selling flowers.
Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.
- He makes a living as a salesman.
Sizinle yaşamamın yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyorum.
- I think my living with you has influenced your way of living.
Yeni yaşam tarzına alıştı.
- He got accustomed to the new way of living.