hayat

listen to the pronunciation of hayat
Турецкий язык - Английский Язык
(isim) Life

Products with GMO are dangerous to human life. - GDO'lu ürünler insan hayatı için tehlikelidir.

Life never ends but earthly life does. - Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.

living

Tom started to feel like his life wasn't worth living. - Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.

He earns his living by teaching English. - Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.

experience

It was one of the best experiences of my life. - Hayatımın en iyi tecrübelerinden biriydi.

Life isn't a problem to be solved, but a reality to be experienced. - Hayat çözümlenecek bir problem değildir, ama deneyimlenecek bir gerçekliktir.

lifetime

Tatoeba: We've got more sentences than your mom could ever say in her lifetime. - Tatoeba: Annenin hayatı boyunca şimdiye kadar söyleyebildiğinden daha fazla cümleye sahibiz.

Her dream of a lifetime finally came true. - Hayatının rüyası sonunda gerçek oldu.

movement

Tom has devoted his life to the anti-nuclear-energy movement. - Tom, anti-nükleer enerji hareketine hayatını adadı.

Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy. - Tom nükleer enerjiye karşı hareket için hayatını adadı.

(Biyoloji) latent life
existence

The only reason for the existence of a novel is that it does attempt to represent life. - Bir romanın varlığının tek nedeni hayatı temsil etmek için girişimde bulunmasıdır.

Unless a nation's existence is in peril, war is murder. - Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.

patio
liveliness
lining
prov. balcony
vita

Exercise is vital for a dog. - Egzersiz, bir köpek için hayatidir.

Good nutrition is vital for an infant's growth. - İyi beslenme bir bebeğin büyümesi için hayati önem taşımaktadır.

race

Tom's one big ambition in life was to become a race car driver. - Tom'un hayatta büyük bir tutkusu bir yarış arabası sürücüsü olmaktı.

Tom had one big ambition in life. That was to become a race car driver. - Tom'un hayatta büyük bir hırsı vardı. O bir yarış arabası sürücüsü olmaktı.

porch
courtyard (of a house)
heart's blood
life; existence; living; liveliness, movement
(Tıp) bio
yard
courtyard
to life

The vampire came back to life in his coffin. - Vampir tabutunun içinde geri hayata geldi.

He found it very difficult to adjust himself to life in the new school. - O, yeni okuldaki hayata kendini alıştırmayı çok zor buldu.

(Anatomi) bios
vitality

Health and vitality are important for long life. - Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.

hayat dolu
vivacious
hayat kurtarma
rescue
hayat tecrübesi kazandırmak
sophisticate
hayat vermek
vitalize
hayat arkadaşı
husband
hayat arkadaşı
wife
hayat arkadaşı
fere
hayat belirtisi
signs of life
hayat boyu öğrenme
(Eğitim) life-long learning
hayat bulmak
enliven
hayat bulmak
strengthen
hayat bulmak
arouse
hayat bulmak
animate
hayat bulmak
invigorate
hayat dolu
vibrant
hayat dolu olmak
be full of beans
hayat dolu olmak
full of beans
hayat dolu olmak
be full of life
hayat dolu olmak
full of life
hayat felsefesi
life philosophy
hayat felsefesi
world view
hayat felsefesi
philosphy of life
hayat felsefesi
(Pisikoloji, Ruhbilim) idea of life
hayat felsefesi
a philosophy of life
hayat görüşü
world-view
hayat iksiri
elixir of life
hayat kadını
street walker
hayat kurtaran
life-saving
hayat kurtaran
life saver
hayat kurtaran
life saving
hayat kurtarma
life saving
hayat kurtarmak
save life
hayat standardı
(Ticaret) standard of life
hayat süresi
life time
hayat tablosu
(Ticaret) life table
hayat tarzları
lifestyles
hayat tarzı
life-style
hayat verme
vitalisation
hayat vermek
give life
hayat vermek
procreate
hayat çok kısa
life is too short
hayat üstü kapalı
veranda
hayat-ı idame
(Askeri) survival
hayat dolu
alive

The place was alive with creative young people. - Yer yaratıcı genç insanlarla hayat doluydu.

hayat güzeldir
Life is beautiful
hayat kavgası
fight for life
hayat memat
life and death (used mostly for situations). "Hayat memat meselesi," "A life and death issue."
hayat okulu
school life
hayat sigortası
life insurance
hayat standardı
standard of living
hayat standartı
Life standard
hayat vermek
vivify
hayat öpücüğü
Kiss of life
hayat adaletsiz
life is unfair
hayat adamı
sophisticate
hayat akışı
life fluency
hayat anüvitesi
(Kanun) life annuity
hayat arkadaşı
spouse
hayat arkadaşı
partner

Mary's life partner is a man of few words. - Mary'nin hayat arkadaşı az konuşan bir adamdır.

Tom doesn't have a partner. - Tom'un bir hayat arkadaşı yok.

hayat arkadaşı
yokefellow
hayat arkadaşı
better half

Where's your better half? - Senin hayat arkadaşın nerede?

hayat arkadaşı
goodwife
hayat arkadaşı
yokemate
hayat arkadaşı
spouse, wife, husband
hayat ağacı
tree of life
hayat belirtisi
sign of life
hayat boyu kiracı
(Ticaret) tenant for life
hayat boyu yapılan iş
life work
hayat boyunca
forthe life
hayat bulma
nascence
hayat bulma
nascensy
hayat bulmak
quicken
hayat dersi vermek
teach a life lesson
hayat destek sistemi
life support system
hayat dolu
exuberant

Tom is exuberant, isn't he? - Tom hayat dolu, değil mi?

I was very exuberant. - Ben çok hayat doluydum.

hayat dolu
as fresh as daisy
hayat dolu
live

She is a lively girl. - O hayat dolu bir kız.

He is a lively young man. - O, hayat dolu bir genç adam.

hayat dolu
animated
hayat dolu
vivid
hayat dolu
sprightly
hayat dolu
fresh
hayat dolu
animate
hayat dolu
vital
hayat dolu
alive and kicking
hayat dolu
dewy
hayat dolu
quick
hayat dolu
corky
hayat dolu
genial
hayat dolu
lively

She is a lively girl. - O hayat dolu bir kız.

He is a lively young man. - O, hayat dolu bir genç adam.

hayat dolu
full of life

He was a strong boy, full of life, before he was stricken with the plague. - O, vebaya kapılmadan önce güçlü bir çocuktu, hayat doluydu.

He is full of life even though he is very old. - O, çok yaşlı olsa bile hayat dolu.

hayat dolu
lively, full of beans, full of life
hayat dolu olma
corkiness
hayat dolu olmak
to be full of beans, to be full of life
hayat doluluk
animateness
hayat felsefesi
philosophy of life
hayat geçirmek
come to realize
hayat hadiseleri
life events
hayat hikâyesi
life story
hayat kadını
prostitute
hayat karinesi
(Kanun) presumption of life
hayat kaynağı
sap
hayat kurtaran şey
life saver
hayat kurtarıcı şey
life saver
hayat memat meselesi
a matter of life and death
hayat mücadelesi
rat race
hayat mücadelesi vermek
scramble for a living
hayat okulu
(deyim) school of hard knocks
hayat pahalılığı
high cost of living
hayat pahalılığı göstergesi
cost of living index
hayat sahası
living space
hayat savaşı
(Biyoloji) struggle for life
hayat servisi
(Ticaret) life department
hayat seviyesi
level of living
hayat sigortası
life assurance
hayat sigortası poliçesi
life insurance policy
hayat sigortası yaptırmak
assure one's life
hayat standardı
quality of life
hayat standardı
living standard, standard of living
hayat sürdürmek
spend life
hayat sürmek
lead a life
hayat sürmek
dwell
hayat sürmek
spend life
hayat sürprizlerle doludur
life holds many surprises
hayat tecrübesi
knowledge of life
hayat tecrübesi
savoir vivre
hayat tehlikesi
health risk
hayat tehlikesi
vital danger
hayat uzunluğu
length of life
hayat veren
refresher
hayat veren kan
lifeblood
hayat verici
exhilarant
hayat verici
exhilarative
hayat verme
vitalization
hayat vermek
regenerate
hayat vermek
refresh
hayat vermek
inspirit
hayat vermek
bring to life
hayat yorgunu
weary of life
hayat çizgisi
lifeline
hayat çizgisi
world-line
hayat şartları
living conditions
hayat-ı idame kiti
(Askeri) survival kit
içtimai hayat
Social life, public life
cinsel hayat
sexual life
dini hayat
religious life
gerçek hayat
real life
hayatlar
lives

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

They expressed satisfaction with their lives. - Hayatlarından memnun olduklarını ifade ettiler.

işte hayat böyle!
that's life
yaşamak (hayat)
live
zor hayat
hard life
hayat boyu
lifelong

Going to Boston was Tom's lifelong dream. - Boston'a gitmek Tom'un hayat boyu rüyasıydı.

hayat dolu
full of beans
can yoldaşı, hayat arkadaşı
dear companion, life partner
hayat devam ediyor
life goes on

Death is a sad matter, but life goes on. - Ölüm üzücü bir konu ama hayat devam ediyor.

n iksiri hayat; abihayat; bengisu
the elixir of life; abihayat; bengisu
ölümden sonraki hayat
Afterlife
ömür, hayat
life, life
hayat dolu
frolic
hayat vermek
recreate
hayat vermek
animate
Турецкий язык - Турецкий язык
(Osmanlı Dönemi) Dirilik. Canlılık. Yaşama. Sağlık
(Osmanlı Dönemi) Fık: Allah (C.C.) kendi Zât-ı Ehadiyyetine mahsus bir hayat sıfatı ile muttasıftır. Bu, Hak Teâlâ'nın ilmi ile, irade ve kudret ile ittisafına hâs bir sıfattır. (Bak: Meratib-i hayat) (Hayat, şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi.. hem en büyük neticesi.. hem en parlak nuru.. hem en lâtif mâyesi.. hem gayet süzülmüş bir hülâsası.. hem en mükemmel meyvesi.. hem en güzel zineti.. hem sırr-ı vahdeti.. hem rabıta-i ittihadı.. hem en yüksek kemali.. hem en güzel cemali.. hem kem
Genellikle köy ve kasaba evlerinde, üstü kapalı, bir veya birkaç yanı açık sofa
Canlılığı gösteren hareket, kaynaşma
Eski evlerde salon
Canlı varlık; yaşamayı sağlayan şartların bütünü
iki katlı evlerin giriş bölümü
Durum: "Uzun dualardan sonra bana denizcilik hayatını anlatmaya başladı."- R. N. Güntekin
Hayat biçimi, içinde yaşanılan şartların bütünü, yaşantı
Avlu
Bir kimsenin tarihsel biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi
lkon
Bir kimsenin tarihî biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi
Doğumdan ölüme kadar geçen süre, ömür
Meslek ve durum
Geçim şartlarının bütünü: "Hayatımı yazılarımla kazanırım."- H. E. Adıvar
Doğumla ölüm arasında yaşan süre, ömür: "Hayat sahnesinde yetmiş üç yaşın basamaklarındayım."- H. F. Ozansoy
Sundurma
Yayladaki büyükbaş hayvanların barınağı
Yaşam, dirim
Yazgı, kader
Geçim şartlarının bütünü
Yaşamayı sağlayan şartların bütünü
Balkon
yaşam

Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun. - Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.

Sami yaşamını yeniden kurmaya çalışıyordu. - Sami hayatını yeniden inşa etmeye çalışıyordu.

hayat adamı
Zamana kolayca uyan, her türlü güçlüğü yenmesini bilen kimse
hayat arkadaşı
Eş, karı kocadan her biri
hayat ağacı
Beyinciğin kesitinde dıştaki boz madde bölümüne yayılarak dallanma gösteren ak maddenin oluşturduğu ağaç biçimi
hayat ağacı
Soy ağacı, soy kütüğü
hayat dolu
Yaşama isteği çok olan, neşeli, canlı
hayat felsefesi
Hayatı anlama ve algılama biçimi
hayat hikayesi
Öz geçmiş
hayat hikayesi
Bir kişinin hayatı boyunca geçirdiği önemli olaylar ve evreler
hayat kadını
Para karşılığında erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden ve bu işi meslek edinen kadın, fahişe, orospu
hayat kavgası
Hayat mücadelesi
hayat memat
Ölüm kalım
hayat memat meselesi
Ölüm kalım meselesi
hayat mücadelesi
Yaşamak ve geçinmek için harcanan emeklerin bütünü
hayat okulu
Yaşanılan çevre ve zamanda karşılaşılan olayların tümü
hayat pahalılığı
Yiyecek, içecek, giyecek gibi geçim maddelerinin pahalı olması
hayat seviyesi
Yaşama ve geçinme düzeyi
hayat sigortası
Bir kimsenin, yaşlılık çağında kendisine veya mirasçılarına para ödenmesi şartıyla yaptığı sigorta anlaşması, yaşam güvencesi
hayat standardı
Bir toplumda bireylerin mal ve hizmetlerden yararlanabilme, ihtiyaçlarını karşılayabilme düzeyi
hayat tarzı
Yaşayış biçimi
hayat şartları
Hayat boyunca karşılaşılabilecek her türlü sosyal ve ekonomik durumlar
içtimai hayat
Toplumsal hayat, sosyal hayat
hayatlar
(Osmanlı Dönemi) canlı, yaşayan
hayat
Избранное