Ben Beethoven'ın şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci olduğunu düşünüyorum.
- I think Beethoven is the greatest composer who ever lived.
Beethoven'ın şimdiye kadar yaşamış olanlar kadar büyük bir besteci olduğunu düşünüyorum.
- I think Beethoven is as great a composer as ever lived.
Tom bana Park caddesinde yaşayan hiç kimseyi tanımadığını söyledi.
- Tom told me he didn't know anyone who lived on Park Street.
Tom çocukken, onun karşısındaki caddede yaşayan kıza saplantılı oldu.
- When Tom was a kid, he became obsessed with the girl who lived across the street from him.
O, ona nerede yaşadığını sordu.
- She asked him where he lived.
On yaşına gelene kadar Hiroshima'da yaşadı.
- She had lived in Hiroshima until she was ten.
Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
- Does Tom earn enough money to live in the city?
Gelecek ayın sonunda on yıldır burada yaşamakta olacak.
- He will have lived here for ten years by the end of next month.
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
Kyoto'da yaşayan bir amcam var.
- I have an uncle who lives in Kyoto.
Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.
- No living thing could live without air.
Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
- Mike has a friend who lives in Chicago.
Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
- Nobody lives in this house.
Kedi canlı bir fare ile oynuyordu.
- The cat was playing with a live mouse.
Büyükbabam 90 yaşında ve çok canlı.
- My grandfather is 90 years old and very lively.
Dün gece hareketli bir partimiz vardı.
- We had a lively party last night.
Bugünkü parti gerçekten hareketliydi, değil mi?
- Today's party was really lively, wasn't it?
Futbol maçı öğleden sonra saat beş'te canlı yayınlanacak.
- The soccer game will be transmitted live at five p.m.
Bizi izlemeye devam edin. Canlı yayınımız kısa süre içinde geri dönecek.
- Stay tuned. Our live stream will return shortly.
Dan radyoda canlı çaldı.
- Dan played live on the radio.
Oturmak için bir yer arıyor.
- He is looking for a place to live.
Burası Fadıl'ın oturmak istediği yerdir.
- This is where Fadil wanted to live.
Fadıl'ın özgürlüğü kısa ömürlüydü.
- Fadil's freedom was short-lived.
Haksız kazançlar kısa ömürlüdür.
- Ill-gotten gains are short-lived.
İllüzyonlar kısa ömürlüdür.
- Illusions are short lived.
Geçinmek için yeterli para kazanmıyor.
- He doesn't earn enough money to live on.
Artık kıt kanaat geçinmek zorunda olmayacakları zamanı dört gözle bekliyorlardı.
- They looked forward to a time when they would no longer have to live from hand to mouth.
Onlar Liverpool'lu idi.
- They were from Liverpool.
Bizim evin önceki sahipleri Liverpool'a taşındı.
- The previous owners of our house moved to Liverpool.
Tom ve Mary yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmek istediler.
- Tom and Mary wanted to spend the rest of their lives together.
O, hayat dolu bir genç adam.
- He is a lively young man.
O hayat dolu bir kız.
- She is a lively girl.
He lives in LA, but he's staying here over the summer.
Use caution when working near live wires.
He'll be appearing live at the auditorium.
The post office will not ship live animals.
The concert was broadcast live by radio.
The station presented a live news program every evening.
I can't live in a world without you.
This night club has a live band on weekends.
Her memory lives in that song.
to live an idle or a useful life.
The air force practices dropping live bombs on the uninhabited island.
Tommy's blind was live, so he was given the option to raise.
But his joy was short-lived, for his fortunes soon changed.
... travel with the Galaxy, and you've lived in ...
... they lived there with bells on ...