kuşkulu

listen to the pronunciation of kuşkulu
Турецкий язык - Английский Язык
doubtful

The result of the game is doubtful. - Maçın sonucu kuşkulu.

You still look doubtful. - Hâlâ kuşkulu görünüyorsun.

questionable

Their honesty is questionable. - Onların dürüstlüğü kuşkulu.

She had a questionable past. - Onun kuşkulu bir geçmişi var.

suspicious

I'm always suspicious of men like him. - Onun gibi erkekler hakkında her zaman kuşkuluyum.

Don't look so suspicious. - Böyle kuşkulu görünme.

hesitant
creaky
suspicious, distrustful
suspicious, doubtful, questionable, dubious, debatable, incredulous
suspicious, arousing suspicion
doubting
distrustful
suspect

I suspect Tom will do that next week. - Tom'un onu önümüzdeki hafta yapacağından kuşkuluyum.

I suspect that you won't like it. - Ondan hoşlanmayacağından kuşkuluyum.

debatable
indecisive
jaundiced
doubtful, unlikely
in doubt
skeptical
disputable
mistrustful
equivocal
sceptical
uncertain
incredulous
questioning
moot
umbrageous
dubious
{s} indeterminate
distrust
leery
mistrust
kuşku
doubt

I doubt if Bob will come to my birthday party. - Bob'ın benim doğum günü partime gelip gelmeyeceğinden kuşkuluyum.

No one doubts her fitness for the post. - Onun görev için uygunluğundan hiç kimsenin kuşkusu yok.

kuşku
suspicion

Fadil's death raised suspicions. - Fadıl'ın ölümü kuşku uyandırıyordu.

He wasn't worthy of suspicion. - O kuşkuya layık değildi.

kuşkulu biçimde
problematically
kuşku
fears
kuşku
mistrust

The old woman looked at me with surliness and mistrust. - Yaşlı kadın bana öfkeyle ve kuşkuyla baktı.

kuşku
pointing
kuşku
uncertainty
kuşku
boggle
kuşku
inkling

Tom never had an inkling that Mary and John were dating each other. - Tom'un Mary ve John'un birbirleriyle flört ettikleri konusunda hiçbir kuşkusu yok.

kuşku
query
kuşku
reservation
kuşku
qualm
kuşku
question

I've done questionable things. - Kuşkulu şeyler yaptım.

She had a questionable past. - Onun kuşkulu bir geçmişi var.

kuşku
quandary
kuşku
misgiving
kuşku
distrust

I've always distrusted him. - Ondan her zaman kuşkulandım.

kuşku
impeachment
kuşku
uneasiness
kuşku
suspicion, doubt, misgiving şüphe
kuşku
surmise
kuşku
disbelief

Tom stared in disbelief. - Tom kuşku içinde baktı.

Tom stared at Mary in disbelief. - Tom Mary'ye kuşkuyla baktı.

kuşku
uneasy
kuşku
incertitude
kuşku
{i} incredulity
sonucu kuşkulu
doubtful

The result of the game is doubtful. - Maçın sonucu kuşkulu.

Турецкий язык - Турецкий язык
Kuşku belirten, kuşku anlatan, şüpheli
Kuşku belirten, kuşku anlatan, şüpheli: "Demir parmaklıklı penceresinden içeriye kuşkulu bir göz atıyordum."- Y. K. Karaosmanoğlu
Kuşku içinde olan, şüpheli: "Beynimizde biriken bayağı ve kuşkulu fikirleri çam kokularına sürünmüş nazlı hava alıp götürdü."- R. H. Karay
Kuşkucu
Kuşku içinde olan, şüpheli
şüpheli
kuşkulu kuşkulu
Kuşku içinde olarak, şüphelenerek
Kuşku
şüphe
Kuşku
küşüm
Kuşku
endişe
kuşku
Başkalarının iyi niyet ve amaçlarını kötüye yorarak işkillenme duygusu
kuşku
Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirmemekten doğan kararsızlık, işkil, şüphe: "Bütün bunlar hatırlanınca onun zaten bilinen ve kabul edilen samimiyeti kuşku konusu yapılmazdı."- T. Buğra
kuşku
Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirmemekten doğan kararsızlık, işkil, şüphe
kuşkulu
Избранное