kıran

listen to the pronunciation of kıran
Турецкий язык - Английский Язык
breaking, destructive; epidemic, murrain ölet, afet
refractive
breaking
epidemic
edge
hillside
destructive
kır
prairie

Laura Ingalls grew up on the prairie. - Laura Ingalls kırda büyüdü.

kır
{i} grizzle
kıran girmek
1. for a murrain or pestilence to decimate. 2. (for something formerly in abundant supply) to become unobtainable
kıran kırana
rough and tumble
kıran kırana kavga
rough and tumble
kıran şey veya kimse
breaker
kıtlıkına kıran girmek
to become as scarce as hen's teeth
kır
field

There were six sheep in the field. - Kırsalda altı koyun vardı.

The field is full of wild flowers. - Tarla kır çiçekleriyle dolu.

kır
countryside

Every summer I go to the countryside. - Her yaz kırsala giderim.

The countryside is beautiful in the spring. - Kırsal İlkbaharda güzeldir.

kır
Moor
kır
{s} grey
kır
{f} broke

He broke his leg skiing. - Kayak yaparken bacağını kırdı.

By whom was this window broken? - Bu pencere kim tarafından kırıldı?

kır
{i} fell

I broke my wrist when I fell on it. - Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.

The horse broke its neck when it fell. - Düşen at boynunu kırdı.

dalga kıran
breakwater
kalp kıran
heartbreaker
koyun kıran
(Botanik, Bitkibilim) hypericum
kır
blot
kır
wild

I like studying wild flowers. - Kır çiçeklerini öğrenmeyi seviyorum.

These wild flowers give off a nice smell. - Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.

kır
the country

Every summer I go to the countryside. - Her yaz kırsala giderim.

Why do you think Tom prefers living in the country? - Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?

kır
the wild

I saw the girls pick the wild flowers. - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.

Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red. - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.

kır
slopes
pot kıran
gauche
rekor kıran
record-breaking
rekor kıran
record
kır
hoar
kır
breake
kır
wilderness
kır
grizzled
kır
country

Tom and Mary took a long walk through the countryside. - Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

kır
heath
kır
break up

Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day. - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.

kır
{f} shattering
kır
{f} broken

He got a broken jaw and lost some teeth. - Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.

This window has been broken for a month. - Bu pencere bir aydır kırıktır.

kır
{f} break

She breaks a dish every time she washes dishes. - O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.

But love can break your heart. - Ama aşk kalbinizi kırabilir.

kır
{f} breaking

I must apologize to you for breaking the vase. - Vazoyu kırdığım için senden özür dilemeliyim.

I had no difficulty breaking the lock. - Kilidi kırmakta zorlanmadım.

kır
{f} shattered

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

kır
shatter

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

avutmaya çalışırken kâlp kıran kimse
Job's comforter
gişe rekorları kıran
box office
hatır kıran
disobliging
kilit kıran
effractor
kır
countryside, the country, rural area
kır
grey, gray; grey, gray; (saç) hoary, hoar
kır
grayish
kır
moorland
kır
(Tabiat Doğa) de: Heideland heath
kır
frosty

Young plants should be protected in frosty weather. - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.

kır
grayness
kır
uncultivated and open country
kır
greyish
kır
grizzly
kır
gray

Gray goes well with red. - Gri, kırmızı ile iyi gider.

Tom was wearing a gray suit with a red tie. - Tom kırmızı kravatla gri bir takım elbise giyiyordu.

kır
bent

The bamboo bent but did not break. - Bambu eğildi ama kırılmadı.

kır
diffract
kır
rive

Tom and Mary picked some wildflowers by the river. - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.

kır
refract
kır
griseous
kır
ruffle
kır
weald
kır
knap
kır
champaign
kır
riven
okulu kıran
skiver
pot kıran
blundering
pot kıran kimse
blunderer
rekor kıran
record holder
satış rekorları kıran
best selling
senet kıran banka
discount bank
senet kıran kimse
(Ticaret) discounter
senet kıran kişi
discounter
tane kıran makine
(Tarım) coarse-press
taş kıran işçi
quarrier
taş kıran işçi
quarryman
taş kıran çiçeği
saxifrage
testiyi kıran da bir, suyu getiren de
(Atasözü) The deserving are being treated just the same as the undeserving
ışığı kıran
refractive
Турецкий язык - Турецкий язык
Bir topluluğun ve özellikle hayvanların büyük bir bölümünü yok eden hastalık veya başka sebep, ölet, afet
Birbirine paralel olarak uzanan iki akarsu arasında kalmış dağ sırtı
Kırmak işini yapan (kimse)
Afet
Kıraç toprak
Dağ sırtı, tepe, bayır
Kıyı, kenar, çevre, uç
Dağların çizgi halinde görülen üst sırt bölümü
(Osmanlı Dönemi) ŞİKEST
KIRAN
(Osmanlı Dönemi) (C.: Kırânât) Yakınlık, mukarenet
KIRAN
(Osmanlı Dönemi) Ayrı iki şeyin birleşmesi
KIRAN
(Osmanlı Dönemi) İki gezegenin bir burçta bulunması
kıran kırana
Çok mücadeleli, acımaksızın, öldürürcesine (kavga, güreş)
Kır
(Osmanlı Dönemi) BEYABAN
Kır
sahra
Kır
(Osmanlı Dönemi) BERİYYE
Kıranlar
afat
kır
Bu renkte olan. Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer: "Araba tenha, düz yolda tıkır tıkır gidiyor, ara sıra kır kokuları getiren hafif bir rüzgâr esiyordu."- Ö. Seyfettin
kır
Kulağı beyaz işaretli keçi
kır
Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk: "Gözlerinden, kırları artan sakalına bir iki damla yaş düştü."- F. R. Atay
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer: "Bizim kır evinde roman var; fakat roman dersi verecek bir edebiyat kitabı yok."- F. R. Atay
kır
Tarla
kır
Bu renkte olan
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk
kıran

    Расстановка переносов

    kı·ran

    Этимология

    () From Sanskrit, meaning a "ray of light".
Избранное