iddialı

listen to the pronunciation of iddialı
Турецкий язык - Английский Язык
assertive

I think I'm not assertive enough. - Sanırım yeterince iddialı değilim.

I can be assertive if necessary. - Gerekirse iddialı olabilirim.

pretentious

I found his pretentious demeanor quite disconcerting. - Onun iddialı tavrını oldukça kaygılı buldum.

cocksure, very sure of himself, assertive
artsy
assertive, pretentious
(something) about which both sides are making great claims
arty
pretentious, (someone) who makes great claims for himself
disputed
(Ticaret) ambitious

Tom has ambitious goals. - Tom'un iddialı hedefleri var.

mighty
iddia
{i} allegation

Tom has denied the allegations. - Tom iddiayı yalanladı.

The allegations are completely unfounded. - İddialar tamamen asılsız.

iddia
(Hukuk) claim

Goethe claimed, one who cannot speak foreign languages does not know one's own language either. - Goethe iddia etti, yabancı dilleri konuşamayan birisi kendi dilini de bilmez.

The people who come on the Maury Povich show often make pretentious claims about their lovers cheating on them. - Maury Povich'e gelen insanlar genellikle sevgililerinin onları aldattıkları ile ilgili önemli iddialarda bulunmaktadırlar.

iddia
assertion

So long as you have no evidence for your assertions, I am not having this conversation. - İddiaların için bir kanıtın olmadığı sürece ben bu konuşmayı yapmıyorum.

An assertion isn't a proof. - Bir iddia bir kanıt değildir.

iddia
bet

I bet you're wondering how this works. - Her iddiasına varım ki bunun nasıl çalıştığını merak ediyorsun.

Tom claims that he can taste the difference between these two brands of salt. - Tom bu iki tuz markası arasındaki farkı tadabileceğini iddia ediyor.

iddialı; titiz, müşkülpesent
ambitious, meticulous, exacting
iddia
contention
iddia
{i} pretension
iddia
submission
iddia
{i} pleading
iddia
{i} argument

The argument that smoking is injurious has become accepted. - Sigara içmenin zararlı olduğu iddiası kabul edildi.

Her argument was not based on facts. - Onun iddiası gerçeklere dayalı değildi.

iddia
(Kanun) clamor
iddia
allege

Allegedly, Tom turned that offer down. - İddiaya göre, Tom o öneriyi reddetti.

She allegedly killed him. - O, iddialara göre onu öldürdü.

iddia
say-so
iddia
suggestion
iddia
(Kanun) challenge
iddia
thesis
iddia
allegement
iddia
purports
iddia
alleged to
iddia
claim of
iddia
claımed
iddia
averment
iddia
information
iddia
pretense
iddia
pretension; pretense
iddia
contest
iddia
claim, assertion; allegation
iddia
protestation
iddia
obstinacy
iddia
charge
iddia
assertion, claim, thesis, allegation; pretension; insistence; wager, bet
iddia
pretence
iddia
asseveration
iddia
say so
iddia
{i} maintenance
Турецкий язык - Турецкий язык
Bir iddiası olan
Kendine çok güvenen
iddia
Dediğinde direnme, inat: "İddia kızışmış, âdeta inat hâlini almıştı."- Ö. Seyfettin
iddia
Kendinde olmayan bir yeteneği, bir durumu varmış gibi gösterme
iddia
İleri sürülerek savunulan düşünce, sav: "Mahkemenin elinde bu iddiaları yalanlayacak bir belge yoktu."- T. Buğra
iddia
Dediğinde direnme, inat
iddia
İleri sürülerek savunulan düşünce, sav
İDDİA
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyin müsbet veya menfiliğini ısrarla söylemek. İleri sürülen fikir. Dâva etmek. Israr etmek. İnat etmek. Haklı veya haksız bir dâvaya kalkışmak.(Arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dâva-yı halk ve iddiâ-yı icad edemez. Zira her şey, her şeyle bağlıdır. M.)
iddialı
Избранное