her zamanki

listen to the pronunciation of her zamanki
Турецкий язык - Английский Язык
ordinary, habitual, accustomed, usual
late

He came late as usual. - O, her zamanki gibi geç geldi.

They're late, as usual. - Onlar her zamanki gibi geç kaldılar.

routine

We expected the routine, but we got the extraordinary. - Her zamanki gibi olacağını umuyorduk, ama sıra dışı bir durumla karşılaştık.

habitual

Grandfather sat in his habitual place near the fire. - Büyükbaba ateşin yanındaki her zamanki yerine oturdu.

stock
ordinary
accustomed
usual

Will you come to our usual game of poker next Friday? - Gelecek Cuma her zamanki poker oyunumuza gelecekmisin?

I'll meet you at the usual time. - Her zamanki saatte seni karşılayacağım.

regular

Fill her up with regular. I'll be paying in cash. - Her zamanki gibi onu fulle. Nakit ödeyeceğim.

wonted
her zaman
always

To be always honest is not easy. - Her zaman dürüst olmak kolay değildir.

Bill is always honest. - Bill her zaman dürüsttür.

her zamanki gibi
as usual, as ever as
her zaman
ever

Every time I hear that song, I think of my high school days. - O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

herzamanki
regular
herzamanki
{s} usual
her zaman
any time

An earthquake can happen at any time. - Bir deprem her zaman olabilir.

You can call me at any time. - Beni her zaman arayabilirsin.

her zaman
for ever

Tom always blames Mary for everything. - Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.

Tom always blames me for everything. - Tom her zaman beni her şey için suçluyor.

her zaman
everytime
her zaman
all the time

Bill is honest all the time. - Bill her zaman dürüsttür.

He was silent all the time. - O, her zaman sessizdi.

her zaman
routinely
her zaman
year

There's always next year. - Her zaman gelecek yıl vardır.

Tom was stealing money for the last two years, and Mary knew it all the time. - Tom son iki yıldır para çalıyordu ve Mary bunu her zaman biliyordu.

her zaman
all times
her zaman
all the while

She did nothing but cry all the while. - O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.

He kept smoking all the while. - O her zaman sigara içmeye devam etti.

her zaman
invariably
her zamanki gibi
as usual

As usual, Mike was late for the meeting this afternoon. - Her zamanki gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kalmıştı.

She came late as usual. - O, her zamanki gibi geç geldi.

her zaman
in season and out of season
her zaman
forever

A good book is the best friend, now and forever. - İyi bir kitap, şimdi ve her zaman en iyi arkadaştır.

It feels like I've known you forever. - Seni her zaman tanıdım gibi geliyor.

her zaman
at any time

You can leave at any time. - Her zaman gidebilirsin.

An earthquake can happen at any time. - Bir deprem her zaman olabilir.

her zaman
(deyim) for ever and a day
her zaman
every time

He drinks his coffee black every time. - O, her zaman kahvesini sade içer.

Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking. - Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.

her zaman
e'er
her zaman
evermore
her zaman
night and day
her zaman
all along

It was you all along, wasn't it? - O her zaman sendin, değil mi?

her zamanki gibi
ordinarily
her zaman
any old time
her zaman
always, for ever, forever, evermore
her zaman
not always
her zaman
each time
her zamanki gibi
as always

Tom rose early as always. - Tom her zamanki gibi erkenden kalktı.

He was late, as always. - O, her zamanki gibi geç kalmıştı.

her zamanki gibi
usual

She came late as usual. - O, her zamanki gibi geç geldi.

As usual, the physics teacher was late for class. - Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.

her zaman
anytime

If there's anything at all that you don't understand, you can ask me anytime. - Anlamadığın herhangi bir şey olursa, bana her zaman sorabilirsin.

You can always come back here anytime you want. - İstediğin zaman buraya her zaman geri gelebilirsin.

her zaman
at all times

Keep clear at all times. - Her zaman açık tutun.

Mary keeps her laptop with her at all times. - Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.

herzamanki
wonted
Турецкий язык - Турецкий язык
(Osmanlı Dönemi) ÂDÎ
Her zaman
daima
Her zaman
(Osmanlı Dönemi) YEKSAN
Her zaman
her dem
her zaman
Ara vermeden, sürekli, daima, sık sık
Английский Язык - Турецкий язык

Определение her zamanki в Английский Язык Турецкий язык словарь

her zamanki halim
my usual self
(bu benim) her zamanki halim
my usual self
her zamanki
Избранное