Hundreds of years ago, married Japanese women would blacken their teeth to beautify themselves.
- Yüzyıllar önce evli Japon kadınlar kendilerini güzelleştirmek için dişlerini karartırlardı.
It smelled really good.
- Gerçekten güzel koktu.
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
Meg has a lovely face.
- Meg'in güzel bir yüzü var.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
It was a pleasant day, but there were few people in the park.
- Güzel bir gündü ama parkta çok az kişi vardı.
It was hard for me to act pleasantly to others.
- Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
What a beautiful rainbow!
- Ne güzel bir gökkuşağı!
I found at my elbow a pretty girl.
- Yanı başımda güzel bir kız buldum.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
I wonder if it will be nice.
- Havanın güzel olup olmayacağını merak ediyorum.
The style is nice, but do you have it in a different color?
- Tarz güzel, ama farklı bir renginiz var mı?
His speech contained many fine phrases.
- Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
I think it's the smart thing to do.
- Sanırım o yapmak için güzel şey.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
The beauty of the scenery is beyond description.
- Manzaranın güzelliği kelimelerle anlatılamaz.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
- Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
She can sing and dance beautifully.
- O güzel şekilde şarkı söyleyebilir ve dans edebilir.
She played the piano beautifully.
- O, güzelce piyano çaldı.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
Mariko speaks English well.
- Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
The beautiful French language is lost.
- Güzel Fransızca lisanı kayboldu.
We stood looking at the beautiful scenery.
- Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
I thought it worked nicely.
- Onun güzelce çalıştığını düşündüm.
Tom is dressed very nicely.
- Tom çok güzel giyinmiş.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
Mary was definitely the prettiest girl at the party.
- Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.
The most beautiful victory is to defeat one's heart.
- En güzel zafer, birinin kalbini kazanmaktır.
Mary is a very good-looking woman.
- Mary çok güzel bir kadın.
He wants to meet that good-looking girl.
- Güzel bir kızla tanışmak istiyor.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
She was the fairest in the whole land.
- O bütün ülkenin en güzeliydi.
After the rain, fair weather.
- Yağmurdan sonra, güzel hava.
My grandfather goes for a walk on fine days.
- Dedem güzel günlerde yürüyüşe gider.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
Alice has stunning legs.
- Alice çok güzel bacaklara sahip.
Mary is stunningly beautiful.
- Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
My book is prettier than my friend's.
- Benim kitabım arkadaşımınkinden daha güzel.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.